Bu sabah yine her zaman olduğu gibi kahvemi alıp bilgisayar ekranının başına geçtim ve gazetelerin köşe yazılarını okumaya koyuldum.Kimisi yine her zaman olduğu gibi evrensel gazetecilik meslek ilkerinin hakkını vererek halkı aydınlatma görevini yerine getirmeye çalışırken,kimisi de yine her zaman olduğu gibi ilkeydi,etikti hiçe sayıp sorumlu oldukları halka hizmet etmek yerine adrese teslim gönül ferahlatıcı yazılarla belli ki kısa yoldan cebini doldurmanın telaşına düşmüş.
Olsun!..
Öyle ki, olması gereken sanki ilk söylediğim değil, son söylediğimmiş gibi kabul gördüğünden,yıkama,yağlama hatta yalamada nadide eserler yaratan mucitlerimizin kıymeti anlaşılamadan heba olup şu fani dünyadan bir hiç olarak göçüp gideceklerini düşünmenin yarattığı amansız keder bir ara tüm okuma isteğimi alıp bir yerlere savurdu aslıda ama yılmadım.. Dayandım,direndim,acılar içinde kıvrandım ve neredeyse hepsini okudum. İnanabiliyor musunuz? Hepsini!..
Şükürler olsun sonunda emeklerimin karşılığı olarak salya gölünde imdadıma yetişen bir can simidi bulup hemen sarıldım. Kıyıya vardığımda bir de ne göreyim?Meğer o can simidini uzatan zaten yabancı değilmiş,50 yıllık duayen,basın emekçisi,bizim Uğur Abi!
Kendisini yıllar yılı okuyan birisi olarak artık huyunu suyunu iyi bilirim. Neye kızıp kızmadığını,şakalarını,şakasını dahi yapmayacağı konuları tek tek sıralarım. Ara sıra yazarken bile konu bulmakta zorlandığım şu köşemde haftada 5 gün bu kadar önemli konuları nasıl bulup da insanın başına çekiçle vurur gibi işlediğini görüp hem kıskanır,hem de takdir ederim.
Hele Suriye meselesinin gündemimize oturduğu ilk günlerden beri nasıl çırpındığını,neredeyse her hafta ama bir ama iki yazısını mutlaka bu konuya ayırdığını,hele hele gerçek bilge,tam bir cumhuriyet diplomatı,dış politka kurdu,yüksek ve doğru öngörü sahibi Sn Şükrü Elekdağ ile yaptığı ders niteliğindeki röportajları okuyup bugünleri taa yılllar öncesinden görebildiyseniz,bugünkü yazısını da hangi hislerle yazdığını kolaylıkla anlıyor olmalısınız.
Soru sormamış bugün aslında. Bu bir ''DOĞRU YOLU SORDUNUZ DA SÖYLEMEDİK Mİ,BİZ SİZE DEMEDİK Mİ?'' yazısı gibi. Ama o anlattıkça ben kendime sordum ve bunları sizlerle paylaşmak istedim.
Rahmetli dedemin bir lafı vardı siz de mutlaka duymuşsunuzdur, ''Allah sevindireceği fakir kuluna eşeğini önce kaybettirir,sonra da buldurur!'' derdi.
Bakalım biz ne kaybettik,önceki gün Soçi'de ne bulduk..
Buyurun; İŞTE O SORULAR:
– Mehmetçiklerimizin şehit düşmesinin,canlı bombaların patlayıp, yüzlerce masum insanın hayatlarını kaybetmesinin
– Türkiye için beka tehdidi haline gelen ve kahraman TSK'nın sonuna kadar desteklediğimiz başarılı Barış Pınarı Harekâtı ile çökerttiği PKK/YPG/PYD'den oluşan ‘Garnizon Devlet Projesi'nin ortaya çıkmasının
– Milyonlarca Suriyelinin yerlerinden yurtlarından edilerek Türkiye'nin çok ciddi sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarla uğraşmak zorunda kalmasının
– Davutoğlu'nun ‘öfkeli gençler' diyerek dikkatlerden kaçırmaya çalıştığı kafa kesici ruh hastalarının terör örgütü IŞİD'in bu boyutta palazlanıp insanlığın başına belâ olmasının
– Türkiye'nin milyarlarca dolarını boşa harcayarak büyük bir ekonomik krize girmesinin
– Coğrafyamızın en güçlü ülkesi Türkiye Cumhuriyetinin, günümüzün Roma İmparatoru Trump'ın hakaret, tehdit ve şantajlarının hedefi olarak, gururumuzla oynanmasının
– Rusya'nın sıcak denizlere inme hayalini bu denli güçlü biçimde hayata geçirebilmesinin
SORUMLULARI KİMLER?
Bu soruları önce kendinize sorun ve cevap vermeye çalışın. Olmuyorsa buyurun yazının tamamını okuyun, cevap anahtarı orada, yazının ta ortasında..
Sonra işiniz yoksa gelin dövüne dövüne hep birlikte yeni bir zikir çekelim, ''VAH ÜLKEM VAH!'' diyelim ne dersiniz?
Ne de olsa devir o devir!
Uğur Dündar'ın 24.Ekim 2019 tarihli köşe yazısı:
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/ugur-dundar/suriye-politikasi-8-yilda-neler-kaybettirdi-5407677/