Üzerinden çıkarmadığı parkasına, gönlünden taşan insan sevgisine, satmamak için defalarca kırdığı kalemine sarılarak yaşadı…
Gazeteci kimliğiyle doğruları, şair kimliğiyle iyiliği, güzelliği döktü satırlara, dizelere…
Dilinde hep; Usta’nın “Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu” daveti vardı…
Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçe yaşamaktı hayali…
Hayatın önüne koyduğu her engeli, “Marş söylemeden ölmek bize yakışmaz” diyerek aştı…
Binbir dertle tasayla üzerine gelen yaşama, cesur yüreğiyle direndi… Yılmadı…
Yorgun da olsa dimdik ayakta, yumruğunu sıkan sol eli havadaydı…
Her zaman, bir merhabaya açılan o güzel yürek, ne yazık ki sustu…
Bu dünyadan bir Okan Yüksel geçti…
İyilik, doğruluk, mutluluk için verdiği mücadeleyle, kavgayla izler bırakarak…
O gür sesinden Nazım Hikmet şiirlerini dinlemeyi, mücadele azmini, dava adamlarına özgü sert mizacının altındaki vefalı, şefkatli sevgi dolu, yumuşacık yüreğini, çok özleyeceğiz Okan Baba…
“Merhaba”na alışmışken, “Elveda” demek çok zor geliyor bana… O nedenle son kez de olsa, merhabana merhaba…
Işıklar içinde uyu… Yıldızlar yoldaşın olsun…
