Cumhuriyetin ilanının 101. yılındayız. İstiklal mücadelemiz, dünya üzerinde çok çok az millete nasip olmuş, büyük imkansızlıklar içinde başarılmış, her aşaması ile gurur duyacağımız tertemiz bir tarih sayfasıdır.
Bu tarih yalnız bir savaş değil, aynı zamanda Anadolu’nun uygarlaşma ve kalkınma tarihidir. Bu toprakların belki yüzyıllardır görmediği büyük bir atılımın hikayesidir.
***
Açık konuşmak gerekirse bu nadide tarihi gerektiği gibi yaşatıyor, anlatıyor, anlıyor muyuz? Ne yazık ki tam olarak başarılı olduğumuzu söyleyemem.
Geçen haftaki yazımda bu konuya değinmiştim. Tekrara düşmek istemem ama eğitim seferberliği içinde Anadolu’nun bu yeniden dirilme ve kalkınma hikayesini anlatmak ve benimsetmek için üzerimize düşeni yıllarca yapmadık, bugün de yapılmıyor. Toplum olarak kaygı ve sevinçlerde ortaklaşamamamızın temel sebebi budur.
***
Anlatamadığımız Cumhuriyetin mucizeleri! neler mi?
Örnekler verelim; bugün sokakta okuma yazma bilmeyen birine rastlama olasılığınız nedir? O dönem nüfus yaklaşık 13 milyon ve okuma-yazma oranı erkeklerde %7 kadınlarda binde 4 (günümüzde nüfus 84 milyon ve oran %97’lerde). Marketlerde elinize alıp sepetinize atıverdiğiniz yağ, şeker, un, pirinç, gazlı içecekler vs. gibi günümüz için sıradan sayılabilen bir çok ürünün daha üretimi yoktu desem, her gün milyonlarca kişinin gittiği pastane, kafe, restaurant gibi sosyal mekanlar cumhuriyetle hayatımıza girdi desem. Son birkaç neslin adını dahi bilmediği trahom, tifüs, sıtma, frengi gibi hastalıklardan Cumhuriyet’ten önce halk kırılıyordu, çiçekçi bile Cumhuriyet’ten önce sadece İstanbul’da bir dükkandı, evet çiçekçilik bile yoktu desem. Bugün istediğiniz zaman uğrayıp ya da gecenin bir vakti acil ihtiyacınızda bile ulaşabildiğiniz eczanenin İstanbul dışında başka hiçbir ilde olmadığını hayal edebilir misiniz?
Her şey bir kenara evlerde banyo yoktu! Her evde banyonun bulunmasının Cumhuriyet vizyonu ile gerçekleştiğini, Atatürk’ün bununla bile uğraşmak zorunda kaldığını söylesem. Sadece savaşlardan, ekonomik kalkınmadan, büyük fabrikalardan bahsedince belki dönemin vehameti ve Cumhuriyet Devrimlerinin harikuladeliği tam anlaşılmıyor olabilir. Bu nedenle yazımda tam ters bir açıdan, hayatımıza dokunuşlarından bahsetmek istedim. Evet bugün hayatımızda son derece sıradan bulduğumuz, elimizin altında çok kolay ulaşabildiğimiz bir çok şey Cumhuriyet ile birlikte var oldu. Sanmayın ki bunlar o dönem dünyada da yoktu. Hayır, gelişmiş medeniyetler bir çok şeye sahipti. Bilmeyenlere bir örnek daha vereyim; bir çok ticari meslek/işletme (terzilik, eczacılık, küçük ölçekli sanayii işleri vs.) yabancıların elindeydi ve Türklere öğretilmiyordu. Evet kendi vatanında bir meslekten izole edilebildiğini bugün hayal edebilir misin? Bu ülke, bu topraklar bunları gördü.
Eğer Atatürk’ün Cumhuriyet vizyonu olmasaydı Türkiye, Afganistan’dan, Pakistan’dan, Irak veya Suriye’den hallice bir ülke olurdu denmesinin altı boş bir tespit ya da abartılı bir yorum olmadığını bu örnekler son derece iyi kanıtlıyor. Şimdi tartışılan konulara baktıkça, hele de konuşanlara baktıkça, bu gerçekleri bilen birinin içinin acımaması mümkün mü?
***
Bugün art niyetli ama ne yazık ki ülke yönetiminde baskın bir grubun “Kurtuluş Savaşı’nı verenler kurtuluştan sonra idarenin yeniden saltanata bırakılmasını istedi, Cumhuriyet devrimlerine razı değillerdi” diye savları var. Halbuki o dönem bu görüşte olup da sonradan devrimlerin faziletli neticelerini görenlerden biri İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’ du ve Atatürk için “Allah benim ömrümden alıp ona versin” diyecekti. Şundan eminim ki; İstiklal şehitlerimiz bugün yerlerinden kalkıp Anadolu’nun, Cumhuriyet ile gerçekleşen ekonomik ve beşeri seviyesini görse aynı Mehmet Akif Ersoy gibi Cumhuriyeti kuranlardan O’nlarda razı olurlardı.
Cumhuriyeti kutlayalım, ama her şeyden önemlisi anlam ve önemini çocuklarımıza, yeni nesillere doğru bir şekilde aktaralım. Bu mucizeyi başaran, başta ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm kahramanların ruhu, o zaman şad olacaktır. 101. Yılımız kutlu olsun.