Bir spor kulübünden fazlasıdır Altay… Emperyalizme başkaldırıyla doğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasında rol oynayan, Kurtuluş Savaşı kahramanlarının omuzlarında büyüyen bir değer…
Başardığı ilklerle yücelmiş, Türk Sporu’na saygınlığını kabul ettirmiştir…
Vefalıdır Altay, değerlerini unutmaz… Geleceğini düşünürken, geçmişine sahip çıkar… Vahat Özaltay, Bayram Dinsel gibi değerlerini, Mazhar Zorlu, Rıdvan Burteçin, Esin Özgener gibi büyüklerini şükranla anar, rahmetle yad eder…
İşte büyüklük buradan gelir… Köklerindeki gururu, başarılarının ışıltısıyla birleştirip, siyah-beyaz uğruna ter döküp, emek verenlere gönülden sarılarak her seferinde daha da büyür…
Büyük olmak önemlidir, büyük kalmak daha da önemli… Çünkü hüzünler, mutluluklar, başarılar, gelip geçicidir. Oysa “büyüklük” kalıcı bir apolettir. Saygınlıktan doğan, sonsuza dek taşınan bir apolettir… Ve “büyüklüğü” kendine yakıştırıp, taşımayı bilenler, kendi içinde de büyük değerler üretir… Tıpkı Altay gibi, tıpkı Altay’ın “Büyük Mustafa”sı gibi…
ONU SEYREDEN ŞANSLI KİŞİLERDENİM
Ben O’nu futbolcu olarak izleme şansına sahip olanlardanım… Kornerden attığı golleri, müthiş soluyla rakip kalelere gönderdiği füzeleri çıplak gözle izleme keyfini yaşadım.
Altay’ın Alsancak Stadı’nda Antalyaspor ile oynadığı bir maçta, açık tribünler tarafından Pamuk Mensucat tarafındaki kaleye sıfırdan yaptığı sol dış vuruşta, kalenin üst direğinde patlayan topun çıkardığı o müthiş sesin Alsancak’ta yankılanması ve aynı anda tribünlerden yükselen uğultu hala kulaklarımda…
Altay’ın bilmem hangi rakibe karşı, son dakikalarını yenik veya beraberlikle girdiği maçlarda, O’nun sahada gösterdiği insanüstü çabaya tanık oldum çoğu kez… Müthiş yetenekleriyle takımını galibiyete taşımaya çalışırken, kaptanlık bandının hakkını, arkadaşlarını bir antrenör edasıyla yöneterek verirdi sahada…
Bir maçta, Alsancak’ın tel örgülerine yapışan bir siyah-beyaz aşığının, “Kaptan sen yapacağını yaptın, biraz da diğerleri çabalasın” diye bağırışını da duydum kulaklarımla…
O HEP ALTAYLI BÜYÜK MUSTAFA’YDI
Futbolunun son deminde, İstanbul’a Altay aşkını gönlünde taşıyarak gitti. Üzerindeki forma ne renk olursa olsun, O’nun gönlündeki arma hep siyah-beyazdı.
Teknik direktörlük kariyerinde de Altay sevgisini her fırsatta ortaya koydu… Milli Takımın başındayken bile O Altaylı Büyük Mustafa’ydı…
Camianın duayenlerinden Kemal Zorlu’nun 105. Yılda Altay’a armağan ettiği belgeseli hazırlarken yaptığımız konuşmada, Altay’ın kendisi için ne ifade ettiğini şu sözlerle anlatıyordu;
“Altay benim için bir dünyayı ifade ediyor. Altay’a geldiğimde ailemle 15 yılım geçmişti. Altay’da 18 yıl geçirdim. Yani yuva demek gerekirse belki de birincisi oluyor. Benim yaşamımın ayrılmaz bir parçası Altay…”
UNUTULMAZ BİR DÖNÜŞ YAPTI
Ve 28 Nisan 2021…
O tarihte gazeteler, bu sezon ikinci kez teknik direktörüyle yollarını ayıran, Akhisar yenilgisiyle şampiyonluk yarışında sendeleyen Altay için “Mustafa Denizli yuvaya döndü…”
Evet Büyük Mustafa, “Birinci yuvam” dediği Büyük Altay’a dönmüştü. Hem de tarihi bir görevle….
Hem de; 38 yıl sonra yeniden buluştuğu O armayı, 18 yıl sonra layık olduğu yere, yani Süper Lig’e taşımak için dönmüştü…
Hem de; “Altay’dan para almam, bana ödemeyi düşündüğünüz parayı Mehmetçik Vakfı’na, gazi ve şehit ailelerine bağışlayın” diyecek kadar, asil bir tavırla dönmüştü...
Çünkü o Altay’a parayla değil, aşkla bağlıydı… O Altaylı Büyük Mustafa’ydı… İşte baştan beri anlatmaya çalıştığım Altay kültürü, Altay vefası buydu…
USTA İŞİ BİR ŞAMPİYONLUK
Allah vergisi futbol zekasını, bilgisini, birikimini, deneyimini, kısacası yılların mesleğiyle ilgili O’na kattığı tüm değerleri, Büyük Altay’ı şampiyonluğa taşımak için kullanacaktı… Kullandı da…
Ümraniye ve Bandırma maçlarında aldığı galibiyetler, “Büyük Altay, Büyük Mustafa” buluşmasının getireceği başarı tablosunu tescillerken, siyah-beyazlıların kazandığı özgüven Play-Off’ta İstanbulspor’u saf dışı bırakıp, Altay’ı finale taşımaya yetti.
Final gelip çattığında, Büyük Mustafa, “İnşallah Altay’ı Süper Lig’e taşımak bana nasip olur, Allah bana bunu nasip eder inşallah” diyordu.
Finalde Altınordu gibi “genç ve dinamik” bir ekibe karşı, Paixao ve Erhan gibi iki silahını ikinci devre sahaya sürerek uyguladığı “kurnaz taktik”, futbol zekasının ve tecrübe faktörünün bir ürünüydü… Bu hamle Altay’a, Büyük Mustafa imzalı “Usta işi” zaferi getirdi…
ÖMRE ÖMÜR KATAN ZAFER
Finalin son düdüğüyle, siyah-beyaz aşıkları Süper Lig’e dönüşü sevinç çığlıklarıyla karşılarken, Mustafa Denizli’nin yüzünde beliren ifade, gönlündeki Altay aşkının büyüklüğünü anlatıyordu… Gözlerinden istemsiz dökülen sevinç gözyaşları ve buğulu sesiyle kendisine uzatılan mikrofonlara; “Çok şampiyonluklar yaşadım ama, bu farklı bir şey. Bu şampiyonluk ömrüme ömür kattı” diyordu… Nasıl katmasın, armasını, formasını 18 yıl boyunca gururla taşıyıp, emekle terlettiği Büyük Altay’a, 38 yıl sonra dönüp, oyuncularıyla birlikte şampiyonluk armağan ediyordu Büyük Mustafa… 1980’de ilk kez Altay’ın İstanbul dışına çıkardığı Türkiye Kupası’nı kaptan olarak kucaklayan Büyük Mustafa, bu kez Altay Teknik Direktörü olarak şampiyonluk kupasını kaldırıyordu. Kameralar karşısına ikinci kez geçtiğinde; “Bu öyle bir duygu ki, anlatsam anlatamam, tarif edemem” diye devam ediyordu…
OYUNCULARINA ALTAY’I ANLATTI
Antrenmanlarında oyuncularına Orhan Cura’yı, Mazhar Zorlu’yu anlatan Mustafa Denizli, Altay’ın büyüklüğünü öyle güzel vurgulamıştı ki; siyah-beyazlı oyuncular final sonrası mikrofonlara “Bize ilk ikiden çıkmak yakışırdı. Süper Lig vizesini Play-Off’tan aldığımız bizim için başarısızlık aslında. Camiadan özür diliyoruz…” diye konuşuyordu.
Gerçek tutku buydu… Gönüllere sığmayan sevgi buydu…
Büyük Mustafa Altay’a, sevdalı olduğu formaya, saygı duyduğu armaya karşı, bir ölçüde görevini yapmanın mutluluğunu yaşıyordu.
Vefa buydu…
Altay kültürü ve “Büyük olmak” bunu gerektiriyordu…
İşte O, bu yüzden Altay’ın Büyük Mustafa’sıydı…
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi; “Acizler için imkansız, korkaklar için müthiş gözüken şeyler, kahramanlar için idealdi…”
Bugüne kadar bünyesinden bir çok kahraman çıkaran Altay, bu kültürü, bu duruşu kaybetmedikçe, nice kahramanlarla nice başarılara imza atacaktır…
Çünkü büyük olmak böyle bir şey….