BU KAREDE SOYER'İ BULANA ÖDÜL VAR!
Dün İzmir, tarihe not düşülecek manzaraların olduğu, enteresan bir günü daha yaşadı. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP İl Kongresi, depremzede konutlarının temel atma töreni ve bir konferans için İzmir'deydi...
Uçağı öğlen saatlerinde havalimanına inse de İzmir, sabahın erken saatlerinden itibaren Erdoğan'ın kente geldiğini hissetmeye başladı. Konvoyun geçeceği yollar arandı, tarandı, tek şeride düşürüldü. Keskin nişancılar konuşlandı. Güvenlik tedbirleri en üst seviyeye çıkarıldı. Haliyle saat 09.00'dan itibaren trafik çilesi de başladı İzmirliler'in...
***
Erdoğan'ın konuşacağı Halkapınar Kapalı Spor Salonu'nda ise akla ziyan manzaralar vardı. Mutasyonlu virüsün çok tehlikeli ilerlediği şu süreçte, AKP kongresinin yapılacağı salonda hemen hemen hiç bir pandemi tedbiri alınmadığı görüldü.
Erdoğan'ın tabiriyle lebaleb dolu salona girmeye çalışan partililer kapı girişinde ürküten bir kalabalık oluşturdu. Ve sosyal mesafe hak getire, ha babam içeri alındılar. Salonun içinde de manzara farklı değildi. Protokol kısmında 1,5 metrelik sosyal mesafeye uyulsa da tribünlerde Erdoğan'ın konuşmasıyla coşan partililer adeta üst üsteydi...
***
Tansiyonu yüksek bir konuşma yaptı Erdoğan... Gara, damat ve Merkez Bankası rezervleri üzerinden yürüyen politik tartışmaların pik yaptığı kongrede, Erdoğan'ın ağzından İzmir'e dair yine o bilindik sözler döküldü...
"İzmir'e suyu biz getirdik", "Havalimanından gelirken gördüm, Karabağlar'ın hali içler acısı", "İzmir'in altyapısı yok, yağmur yağınca sel götürüyor" v.s. v.s...
Bunlar İzmirliler'in artık Erdoğan'dan duymaya alıştığı, kanıksadığı sözler...
Alt yapının yetersizliği konusunda kısmen haklı olabilir. Ancak, bu denli hızlı yapılaşan bir kentte, eğer 1 yıllık yağış miktarının yüzde 18'i bir gecede alınmışsa sel tablosu kaçınılmazdı diye düşünüyorum. Üstelik bu kentin nüfusunun son 20 yılda 1 milyon kişiden fazla arttığı, 600 binden fazla Suriyeli, Afgan, Somalili mültecinin varlığı da hesaba katılırsa...
İnsan demeden edemiyor; yahu buna hangi altyapı dayansın, hangi yerel yönetim yetişsin!
Nitekim, sel gibi afetlerde yerel yönetimlerin gücünün sınırlı olduğu gerçeğini en iyi sayın Cumhurbaşkanı kendisi bilir! Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde, 14 Ekim 1997 tarihinde yapılaşmaya açılan Ayamama Deresi'nin taşması sonucu tam bir felaket yaşanmış ve 21 kişi sel sularında kalarak hayatını kaybetmişti.
Bunlar geçmişteki acı hatıralar tabii ki... Ancak böylesine acı bir tecrübeye sahip kamu idarecisinin İzmir'de yaşanmış bir felaketi daha objektif değerlendirmesi beklenirdi. Olmadı...
***
"Karabağlar'ın hali" konusuna gelirsek... Biraz altı boş, ajitatif bir söylem olduğunu düşünüyorum. Neden derseniz; Karabağlar kentin nüfus yoğunluğu en fazla olan, varoşların geniş yer kapladığı, ekonomik-sosyal sorunların en çok hissedildiği ilçe... Parayı vuran kaymak tabaka kırları ve sahilleri zapdederken, devletin unuttuğu bu işsizlere, dar gelirlilere ve bilimum garibe de Karabağlar'a sığınmak kalmış...
İlçenin bir ucu te Gaziemir'de, Buca'da, Konak'ta, öbür ucu Balçova'da, köyleri Menderes ve Güzelbahçe sınırında... İçinde iki koca sanayi var... Gecekondu dağlarından çıkan yarı aç yarı tok insanlar, köhnemiş sanayinin tepelerinde buluyor kendini... Böyle bir ilçe...
Bu ilçede ikinci dönemine başlamış bir belediye başkanı var... Muhittin Selvitopu... Her dönem oyunu artırarak yeniden giyiyor hizmet hırkasını sırtına... Dürüst, donanımlı, tecrübeli ve çalışkan bir başkan! Bunca yokluk içinde, bu denli sorunlu bir ilçede çok önemli bir irade koyuyor ortaya... Pazar yerleri, kültür merkezleri, eğitim tesisleri yapıyor... Dahası, devletin yapmadığı yurtları kendi bütçesiyle yapıyor... Yoksul ailelerin kız çocukları için beş yıldızlı otel ayarında hizmete sunuyor.. Sırf bu gençler, iyi eğitim alsın ve tarikatların eline düşmesin diye... Ve bunlar neye rağmen! Pandemi nedeniyle yüzde 50'ye yakın gelir kaybına, merkezi hükümetten hiçbir projesine destek bulamamasına rağmen... Kalkıp böyle bir başkana laf söylemek biraz haksızlık gibi geldi bana!
Haa, İzmir'in sahil kesimlerindeki, bir eli yağda bir eli balda, "gelsin imar, sat gitsin arsalar" şeklinde çalışan bazı belediye başkanlarına söylense o laf, diyecek sözüm olmazdı...
***
Gelelim "suyu biz getirdik" faslına... Buna en iyi cevabı, 2 hafta önce SONKALE vermişti.. Erdoğan'ın İzmir'e suyu getirdiğini iddia ettiği Gördes Barajı'nın dünü, bugününü yazdı SONKALE... DSİ'nin paranın tamamına yakınını İzmir Büyükşehir Belediyesi'nden alıp yaptığı bu barajın altının delik olduğunu, harcanan yaklaşık 300 milyon TL'den fazla kamu kaynağının boşa gittiğini aktarmıştı...
Üstelik, İzmir'in sele teslim olduğu yağışta tüm barajlar yüzde 90 seviyesine çıkarken bile bu Gördes Barajı yüzde 4,5 seviyesinde kalmıştı.. Erdoğan'ın "suyu biz getirdik" dediği saatlerde de üşenmeden girip İZSU'nun sitesinden barajların seviyesine baktım, Gördes yüzde 4.7 seviyesindeydi...
Başka söze gerek var mı bilmiyorum!
***
Son fasılda da başlıkta yazdığım konuya dikkat çekmek istiyorum...
Yer, İzmir'in Bayraklı ilçesi... 117 yurttaşımızın can verdiği, binlerce konutun kullanılamaz hale geldiği 30 Ekim depreminin ardından, depremzede yurttaşlar için yapımına başlanan evlerin temel atma töreni...
Temeli atacak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yanında çok sayıda bakan, bir eski başbakan, AKP İzmir Milletvekilleri, AKP İl Başkanı, Vali ve bürokratlardan oluşan 20'ye yakın kişi var... Ama 1 milyon 545 bin 358 İzmirli'nin oyunu alan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer yok... Pardon! Var ama yok... Devasa platformun en sonunda, Cumhurbaşkanı'nın metrelerce uzağında, "aralarına almadılar" demesinler diye iliştirilmiş gibi...
Üzücü bir manzara! Ayrımcılığın, kibirin ve hazımsızlığın net bir fotoğrafı sanki... Çünkü o masanın sonuna itelenen Soyer değil "İzmir'in iradesi" aslında...
Üstelik, tören için herkesi tek tek "sayın" diyerek hitap edip kürsüye çağıran sunucunun, Soyer'e gelince "sayın" sözünü kullanmaması densizliği eşliğinde...
Yıllardır hem CHP'li başkanlara "Cumhurbaşkanımızı karşılamadılar", "Başbakanımızı karşılamadılar" diye sayıp söveceksin, hem de nezaket gösterip sizi havalimanında karşılayan, güleryüz gösteren, "hoşgeldiniz" deyip programınıza eşlik eden insanlara da böyle bir muameleyi hak göreceksin!
Akıl ve vicdan ölçüsü iyice şaşmış gibi... Hiç şık olmadı, hiç...
Bunlar unutulmaz, İzmirli hiç unutmaz!
***
Son söz; halka rağmen oralarda oturulmaz... O yüzden halkın seçimlerine ve seçtiklerine saygılı olmak lazım.