- Yaklaşık 90 bin hükümlünün cezaevinden tahliye olacağı infaz yasa teklifi, önceki gece yarısı AK Parti ve MHP’nin oylarıyla yasalaştı. Toplumun büyük bir kesiminde kaygı yaratan bu düzenlemeyle ilgili, komisyonda da yoğun çaba sarf eden bir milletvekili olarak ne düşünüyorsunuz?
Düzenlemenin uzun süredir gündeme gelmesi bekleniyordu. Biz de parti olarak düzenleme hakkında epey detaylı bir hazırlık yaptık. Genel kurul gündemine geldiğinde de vicdanları yaralamaması ve on binlerce yurttaşa haksızlık edilmemesi için yasa teklifinin her maddesinde söz aldık, eksiklikleri dile getirdik. Ben de bir hukukçu vekil olarak düzenleme ile ilgili düşüncelerimi Genel Kurul’da paylaştım. Yasalaşan bu düzenlemenin toplumun büyük bir kesiminde kaygı yaratmasını zaten bekliyorduk. Çünkü her bakımdan doğru hazırlanmamış, şahsa karşı suçları affederken devlete karşı işlenen suçları kapsam dışında bırakan, başka bir deyişle gasp, yağma, hırsızlık gibi gerçek suçluları cezaevinden çıkarırken, düşünce suçlularını, muhalifleri içeride tutan bir yasa teklifiydi. Bunun dışında beklenti içinde olan mesela çek suçları gibi suçlara da çözüm üretmiyordu. Dolayısıyla kamuoyunun gözlerini Meclis genel kuruluna çevirmesi de gayet doğal. Cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin büyük bir kısmını cezaevinden çıkacak bu yasa teklifi şeklen infaz kanunu ve 11 ayrı kanunda değişiklik yapmak suretiyle cezalarda indirim yapacak olsa ve denetimli serbestlik sürelerini uzatsa da aslında örtülü bir af yasası teklifidir. Af yasaları için Anayasamıza göre Meclis’in 3/5 çoğunluğu gerekli. Bu bakımdan AKP’nin salt çoğunluğuna dayalı olarak çıkarılan bu yasa Anayasa’ya aykırıdır.
Aslında bu tasarı Genel Kuruldan oybirliği ile geçirilebilirdi. Bakın, demokrasilerin en büyük kazanımı ama aynı zamanda en kırılgan tarafı uzlaşıdır. AKP-MHP bloğu ise çok uzun zamandır uzlaşı kültürünü unutmuş durumda. Hatta uzlaşıyı topluma da unutturmak için yoğun bir çaba içindeler. 18 saatlik komisyon görüşmelerinde ve Genel Kurulda 1 hafta süresince sabahlara kadar yaptığımız görüşmelerde yasa teklifinin virgülüne dahi dokunmadılar. Bu da aslında uzlaşı aramadıklarının, toplumsal mutabakata en çok ihtiyaç duyulan dönemde dahi kutuplaşma siyaseti güttüklerinin delilidir.
Türkiye tarihine baktığımızda 100’ü aşkın af düzenlemesi yapılmış. Yıllara böldüğümüzde ise her 6,5 yıla bir af düzenlemesi isabet ediyor. Esasen bu kadar yoğun af düzenlemesi yapılması aynı zamanda yargı sistemimizin zaafiyetlerini de gösterir. Bu iktidar gelmiş, 18 yılda üst üste yargı düzenlemeleri yapmış ve halen kendi yaptığı yargı düzenlemelerini beğenmediğini gösterircesine yeni bir af düzenlemesine gidiyor. Biz bu sorunları da bir kenara bıraktık; Meclis kürsüsü dahil olmak üzere pek çok aşamada (Gelin, bu düzenlemedeki aksaklıkları giderelim) çağrısında bulunduk. Ancak dinlemediler ve dinlemiyorlar.
Size bu konu hakkında çok yakın zamanda yaşadığımız bir örneği vermek istiyorum: Hatırlayın, milletvekilimiz Ali Şeker kısa süre önce 'Sağlıkta Şiddet Yasası'nı düzenleyen bir kanun teklifinde bulundu. Ama bunu elleriyle mecliste reddedip, çok kısa süre sonra Sağlık Bakanı’na açıklama yaptırdılar. Bakan hepimizin iradesiyle alay edercesine (Değerli vekillerim, sizden oybirliğiyle bu yasayı geçirmenizi istiyorum) dedi ve AKP’nin hazırladığı 'Sağlıkta Şiddet Yasası' Meclis genel kuruluna geldi. Biz bu üstenci ve dışlayıcı tavra rağmen ellerimizi kaldırdık ve yasayı oybirliğiyle genel kuruldan geçirdik. Çünkü biz kin tutmuyor ve nefret etmiyoruz. Ancak iktidar kinini ve nefretini her fırsatta göstermekten vazgeçmiyor.
(Soldan sağa: tutuklu gazeteciler Murat Ağırel, Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan)
AKP’LİLER İTİRAZ EDERLERSE TUTUKLANACAKLARINI DÜŞÜNÜYOR
- Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu ve Murat Ağırel gibi gazetecilerin kapsam dışında tutulması ne anlama geliyor?
En sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Cumhurbaşkanı öyle uygun gördüğü için. Bir Meclis var, o meclisin yüce ve gazi olduğunu her fırsatta söylüyoruz. Bu Meclis’e bir yasal düzenleme geliyor ancak bu yasal düzenleme Cumhurbaşkanı nasıl isterse öyle oluyor. Kendi partisinden kimse itiraz etmiyor, kimse karşı çıkmıyor, kimse sesini yükseltmiyor. Çünkü bunu yaparlarsa bir vesileyle tutuklanacaklarını düşünüyorlar. Böyle bir mantıkla dünyada hiçbir Meclis çalışamaz, ilerleyemez.
Meclis kürsüsünde veya kendi grupları içerisinde 'Bir dakika, bu düzenleme hatalı; bu düzenleme ifade özgürlüğünü içermiyor' dediler mi acaba? Çok merak ediyorum. Kendinizi kamuoyuna 'biz özgürlükçüyüz' diye anlatıyorsunuz ama size benzemeyen herkesi terörist ilan ediyorsunuz. Bunu da yaparken terörist ile düşünce suçlusunu aynı çuvala doldurmaya çalışıyorsunuz.
Çünkü Türkiye’de gazeteciler, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında suçlanıyor ve yargılanıyor. Gazeteci yargılamalarına dair çalışma yürüten Press in Arrest adlı bir site var. Press in Arrest’in verdiği verilere göre, şu an hapisteki 100’e yakın gazetecinin en az 47’si TMK kapsamında hükümlü veya tutuklu yargılaması devam ediyor.
Bu infaz düzenlemesinden ise hapisteki yaklaşık 100 gazetecinin en az 54’ü yararlanamayacak.
Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Aydın Keser ve Ferhat Çelik ise ‘MİT Kanununa muhalefet’ iddiasıyla 1 aydan fazla tutuklular ve iddianameleri hala yazılmadı. Üstelik iktidar bir gece yarısı önergesiyle MİT'e karşı işlenen suçları da teklif dışında bıraktırdı.
Ancak teklife Covid19 nedeniyle geçici olarak koyulan ve bir defalığına mahsus olmak üzere bir yıllık denetimli serbestlik süresinin üç yıl olarak uygulanmasını hükmeden maddede ‘MİT’e karşı işlenen suçları’ teklif dışına bıraktırmayı atladılar!
Avukatları Barış’lar, Hülya Kılınç ve Murat Ağırel için tahliye talebinde bulundu.
Çünkü Ceza Hukuku’na göre ‘cezaevinde infaz edilmeyecek’ bir ceza alma ihtimali olan, yani hiç cezaevine girmeyecek bir kişi hakkında tutuklama kararı verilemez…
Gazetecilerin, mesleklerini yaptıkları için görüşlerini ifade ettikleri için hapsedilmesi kabul edilemez! Bir an önce bütün tutuklu gazetecilerin özgürlüklerine kavuşmalarını ve yeniden mesleklerini yapmalarını diliyoruz.
Ancak bugün Türkiye’de muktedirin sopası o kadar yargının ensesinde ki artık mızrak çuvala sığmıyor. Hatta o kadar sığmıyor ki; artık flash disklerden iddianame bile seçemiyorlar. Bunun yerine ‘Cumhurbaşkanı öyle uygun gördü’ diyorlar ve sorumlulukları orada bitiyor.
MAHKUMLARIN ÖLMESİNİ Mİ İSTİYORSUNUZ?
- Barolar ve demokratik kitle örgütleri bu düzenlemeye yeteri kadar karşı çıkamadı mı?
Kamuoyunun böyle algılaması doğal. Ancak demokratik kitle örgütlerini aksi yönde yüksek tondan görüş bildirse 'Siz mahkumların Koronavirüs nedeniyle ölmesini mi istiyorsunuz?' diye karşı propaganda yaparlardı. Dolayısıyla bu tarz konularda Cumhuriyet Halk Partisi’nin en önde olması gerektiği düşünülüyor. Biz de bu konuda en önde olmaya çalışıyoruz. En organize, en kurumsal ve çok katmanlı bir siyasetin en önde olması ve direnç göstermesi şüphesiz kamuoyunun yaşadığı zorlukları da aşmasını sağlar. Bu kurum da biziz. Bunun bilincinde olarak da mücadelemizi sürdürüyoruz.
MAFYATİK YAPILANMALARA KURBAN EDİLDİ..
- Kişilere ve belirli zümrelere göre mi kanunlar düzenleniyor? Türkiye 'hukuk devleti' kavramının neresinde?
Aslına bakarsak, Türkiye'nin bir süre önce hukuk devletinden uzaklaştırıldığını rahatlıkla görebiliriz. Hukuk devleti, AKP gelmeden önce de yaralıydı. Ancak en azından hukuku arayabileceğiniz mekanizmalar vardı. AKP’yle birlikte Türkiye’nin ilerici dinamikleri, kurumsal hafızaları yok edildi. Sonrasında ise hukuk devleti parti devletine, parti devleti, aile devletine dönüştü. Şimdi tek adam tarafından yönetiliyor. Ancak şunu da söylemeden geçmemek gerekiyor; zaman zaman bazı parti liderleri araya girerek bir veya birkaç kişi için kanun yaptırabiliyor. Bunu son düzenlemede de gayet net gördük. Sadece bugün sosyal medyaya yansıyan görüntüler bile, bu af düzenlemesinin bazı mafyatik yapılanmaların çatışmasına kurban edildiğini gösteriyor. Aslında bu çok üzücü ve yaralayıcı. Aynı zamanda Türkiye için de tehlikeli. Her şeyden önce yaşamlarımız için tehlikeli. Bu gerçekliğin de artık farkına varmak durumundayız.
VAR GÜCÜMÜZLE MÜCADELE ETTİK
- Engin Özkoç, CHP'nin düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğini açıkladı! Ama atı alan Üsküdar'ı geçmedi mi? Bunca suçlu sokaklara salındıktan sonra AYM'den gelecek karar ne anlam taşır?
Meclis genel kurulunda infaz düzenlemesini doğru bir yöne sokmak için var gücümüzle mücadele ettik, uzlaşı göstermeye çalıştık. Ancak AKP-MHP bloğunun uzlaşmaz tavrı maalesef bizi bu noktaya getirdi. Önemli olan, daima demokrasinin kurumları ve araçları içerisinde demokrasiyi araçsallaştırmadan yürütebilmek. Bu nedenle de Meclis’ten sonraki mücadeleye yöneldik. Anayasa Mahkemesi anayasal bir kurum ve anayasadan aldığımız yetkiyi kullanmak durumundayız. Bunu da ana muhalefet partisi olarak bizden başka yapabilecek bir kişi veya kurum yok. Anayasal sistemin çalışmasını sağlamak ve sonuç almak için mücadele etmek bizlerin sorumluluğudur.