Zaferleri anlamlı kılan kazanmaktan öte, ne uğruna savaşıldığı ve savaşın ne kadar zor koşullarda kazanıldığıdır.
Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi böylesine zor ve böylesine yokluk içinde geçen bir savaştır.
Mustafa Kemal ,’’Ya İstiklal Ya Ölüm’’ emrini verdiğinde, Anadolu’da topyekün ölümüne bir savaş başlar.
Ölmekten başka yol, özgürlüğe ulaşmaktan başka çare yoktur.
Ancak, özgürlüğe kavuşmak hiç de kolay değildir.
Bir ordu düşünün, savaşan askerin ayağında çarık yok.
Üstünde askeri elbisesi yok.
Kaputu yok,
Yiyecek ekmeği yok,
Su içecek matarası yok,
Savaşacak süngüsü bile yok,
Karşısında dünyanın en güçlü devletleri var.
Silahları son teknoloji.
Askerleri teçhizatlı.
Uçaklarının sayısı senin uçak sayını on’a katlıyor,
Topları, tüfekleri binlerce.
Buna rağmen onları mağlup ediyorsun…
Ölümüne savaş, ‘’30 Ağustos Zafer Bayramı’’ olarak dünya tarihine geçiyor.
Geldikleri gibi gidiyorlar !
**
Falih Rıfkı ATAY, o günleri anlattığı ‘’Çankaya’’ adlı kitabında, ‘’Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batının, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak şu denizlere bizim diye bakıyor ,bu topraklarda ana bağrının sıcaklığını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak hepsini herşeyi 30 Ağustos Zafer Bayramına borçluyuz’’ demiştir.
30 Ağustos olmasaydı, vatanımız olmayacaktı…
30 Ağustos olmasaydı, özgür olmayacaktık…
30 Ağustos olmasaydı, bugün batının esir ve köle devletlerinden biri olacaktık…
**
Savaş sonrası Mısır bağımsızlık davası için çalışan liderlerden biri Mustafa Kemal’i görmeye gelmişti. Kendisine; bizim hareketin de başına geçmek istemez misiniz diye sordu.
Mustafa Kemal, "Yarım milyonunuz bu uğurda ölür mü" diye sorar.
Adamcağız yüzüna bakakalır: Fakat paşa hazretleri yarım milyonun ölmesine ne lüzum var? Başımızda siz olacaksınız ya… der.
Benimle olmaz, beyefendi hazretleri, yalnız benimle olmaz. Ne zaman halkınızın yarım milyonu ölmeye karar verirse o vakit gelip beni ararsınız.’’ der.
Sadece cephede değil, cephe gerisinde de büyük fedakarlıklarla ölümüne topyekun bir savaştı bu...
Anadolu halkı, üzerinde yaşanılan toprağın uğrunda ölünmeden, vatan olmayacağını iyi biliyordu. Bu nedenle de çocuk, genç, yaşlı, kadın demeden savaştı.
Bugün bile ‘’Erkeksizler köyü’’ vardır bu ülkede,
Onbeşliler türküsü söylenir hala…
**
Atatürk’ün liderliğini ve askeri dehasını sadece dostları değil düşmanları bile kabul etmişken, ülkenin işgal altında olmasına aldırmadan kendisine muhalif olmaktan çekinmeyeler de vardı ….
Atatürk’e suikast düzenlediler,
Kurtuluş savaşı kazanıldığında,’’ Ne var sanki? Nasıl olsa İzmir’i bize vereceklerdi. Nesini büyütüp duruyorsunuz?’’ dediler.
’’Keşke Yunan kazansaydı.’’ dediler...
Kendi kurduğu TBMM’nde milletvekili seçilmesini önlemek için muhalifler milletvekili seçilebilmek için, ‘’Yerleştikleri bölgede beş yıl geçmiş ise seçilebilirler.’’ Koşulunu getirmekten çekinmediler.
Bunu öğrenen Atatürk: ‘’Doğum yerim bugünkü sınırlar dışında kalmış bulunuyor, herhangi bir seçim bölgesinde de beş yıl oturmuş değilim…Bunun nedeni ülkemizi ve ulusumuzu, dağıtıp yok etmek isteyen düşmanların önlenemeyişidir. Eğer düşmanlar amaçlarına tam olarak ulaşmış olsalardı, Tanrı korusun, bu tasarıya imza atanların doğum yerleri de bu sınırların dışında kalabilirdi’’ diye cevap verir.
Bu cevap tasarıyı getirenleri biraz da olsa düşündürmüş müdür? Bilinmez!
Ancak, tarihsel süreçte yaşananların Mustafa Kemal’i haklı çıkardığı bilinen bir gerçek olmaya devam ediyor...
**
Mustafa Kemal Atatürk ne yaptı da muhalifler, onun değil de düşmanın kazanmasını istediler ?
O ki, sadece ülkesini özgürlüğe kavuşturmakla kalmadı, tam bağımsız Türkiye diyerek ekonomide, eğitimde, hukukta, sağlıkta, tarımda devrimleri gerçekleştirdi.
Yok olmaya yüz tutmuş bir toplumdan modern bir ulus devlet yarattı.
Atatürk, Cumhuriyeti kurarken özgür ve katılımcı bir demokrasiyle yaşayalım istedi.
Atatürk, din siyasete karıştırılmasın, herkes inancını ve ibadetini özgürce uygulasın diye laiklik ilkesinin gerekliliğini savundu.
Atatürk, toplumsal eşitliği yani Halkçılığı benimsedi.
Ekonomide Devletçilik ilkesini benimserken bu toplumun yararına kaynakların yerinde kullanılmasını ve devletin denetleyebilmesini istedi. Özel sektöre hicbirzaman karşı olmadı...
Atatürk çağdaş uygarlığa ulaşmayı hedef edindi…
Kurtuluş savaşından sonraki on yılda fabrikalar kuruldu...
Kadınlar ve erkekler eşit vatandaş statüsüne kavuşturuldu…
Çağdaşız diye geçinen devletlerden daha önce kadına seçme ve seçilme hakkı verdi…
Çocukları ve gençleri geleceğin mirasçısı kabul edip, yurtdışına eğitime gönderdi.
Aklı,bilimi, sanatı ve eğitimi önemsedi.
Üniversiteler ve okullar açtı,
Ekonomide, tarımda kendine yetebilen ülke statüsüne kavuşturuldu…
Her vatandaş hukuk önünde özgür birey olarak kabul edildi…
**
Bunların hangisi bu ülkeye ve millete zarar verdi?
Bu değerlerin hangisi, ülkeyi yokluğun ve yoksulluğun içine sürükledi?
Cehaletin karanlığında bıraktı?
Yolsuzluğun, çıkarcılığın bataklığına götürdü?
Bu değerlerin hangisi vatandaşın güvenliğini yok etti ?
Ülkeyi ekonomik olarak iflasın eşiğine götürdü?
Ülkeyi savaşa sürükledi?
Bu değerlerin hangisi, halkın eğitimini, Adalet arayışını, İbadet yapmasını, Sağlık hizmetlerine ulaşmasını engelledi?
Bugün Suriye, Irak, Afganistan ve diğer komşu ülkelerde yaşananları yaşamıyorsak Mustafa Kemalin verdiği kurtuluş mücadelesi sayesinde değil midir?
**
Mustafa Kemal, halkını kaderiyle bırakıp kaçabilirdi…
Altın dolu uçaklarla başka bir ülkeye sığınabilirdi…
İşgal devletleriyle pazarlığa oturabilirdi…
Parlamenter demokrasiyi getirmeyebilirdi…
Adaleti, hukuku yok sayabilirdi….
Diktatörlüğünü ilan edebilirdi….
Halkı,cehaletin,yokluğun ve yoksulluğun içinde bırakabilirdi…
Yapmadı, canı pahasına savaştı.
‘’Kaburga kemiğim kırık attan düştüm.’’ diyerek evde yan gelip yatmadı… Savaş meydanında cepheyi gözledi…
‘’Hastayım benden bu kadar.’’ demedi. Hasta yatağından kalkıp Hatay’ı kurtarmaya koştu…
**
Bu nedenle, 30 Ağustos’u anlamak, dün olduğu gibi bugünde vatan ve millet olma bilinciyle vatan toprağında özgür birey olarak, çağdaş ülke düzeyinde insanca yaşamayı istemekten geçiyor.
30 Ağustos’u anlamak, Afganistan halkı gibi ülkeyi terk etmek zorunda kalmamaktır.
30 Ağustos’u anlamak, sığınacak vatan aramamaktır.
30 Ağustos’u anlamak, özgür bir vatandaş olarak insanca vatan toprağında yaşamaktır.
30 Ağustos’un taçlandığı, Canım İzmir’in kurtuluşunu coşkuyla kutlamaktır.
Îzmir’imizin kurtuluşu’nun 99. yıl dönümü kutlu olsun…!
Nice , 99 yıllara…!