Üzeri yakut ve benzeri değerli taşlarla süslü kılıç, 1948 yılından bu yana bulunamadı. Kılıç hakkında kitap yazan ve detaylı araştırmalar yapan tarihçi Prof. Dr. Kemal Arı, "1402 yılında Timur İzmir'i aldığında belinde bu kılıç vardı. Zamanında bu kılıç İzmir'i Türk yaptı. Yunan işgalinde de bu kılıç tekrar İzmir'i almıştır" dedi. Şerafettin Bey hasta olduğu için eşi Siret Hanım'la bu kılıcı 1948 yılında İstanbul Valiliği'ne gönderdiğini anlatan Prof. Dr. Arı, "Kılıcı orada, birilerine İzmir'e gönderilmek üzere teslim ediyor. Kılıç, en son o zaman görülmüştür. Ondan sonra akıbetiyle ilgili hiçbir bilgi edinilemedi" dedi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü'nde görevli Prof. Dr. Kemal Arı, İzmir ve Türk tarihi için önemli objelerden Yüzbaşı Şerafettin'e hediye edilen kayıp kılıç hakkında bilgi verdi. Yüzbaşı Şerafettin'e Atatürk tarafından hediye edilen yakut ve benzeri değerli taşlarla süslü olan kılıcın Türk ve İzmir tarihi açısından önemini vurgulayan Prof. Dr. Arı, "Kurtuluş Savaşı yıllarında Buhara'dan 3 farklı kılıç, Kur'an-ı Kerim ve başka hediyeler getirildi. Bu kılıçlardan ikisi Mustafa Kemal Paşa'ya, diğeri batı cephesi komutanı İsmet Paşa'ya verildi. Mustafa Kemal Paşa'ya verilen iki kılıçtan biri ise İzmir'e ilk defa girecek fatihe verilmek üzere ayrılmıştı. Bu kılıç Timur'un kılıcıydı. İzmir ilk defa Timur tarafından Türklerin eline geçti. 1402 tarihinde İzmir'in alındığı dönemde Timur'un belinde bu kılıç varmış. Denmek isteniyor ki 'Zamanında bu kılıç İzmir'i Türk yaptı. Türk olarak tarihe tescil etti, şimdi, İzmir işgal altında. Bu kılıç yeniden İzmir'i alacaktır'. Kılıca böyle bir anlam yükleniyor. Bu kılıcın bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından İzmir'in fatihine verileceği duyurulunca, bu durum subaylar arasında büyük bir motivasyon yarattı. Timur'un kılıcını Mustafa Kemal Paşa gibi büyük bir tarihsel liderin elinden almak ciddi motivasyon oldu" dedi.
'KANIMIN BULAŞTIĞI BAYRAĞIMA GÖZYAŞLARIM BULAŞIYOR'
Büyük Taarruz'un hızla geliştiğini söyleyen Prof. Dr. Arı, "30 Ağustos'ta düşman ordusunun önemli bir kısmı imha edildi. 9 Eylül günü ise İzmir'e Yüzbaşı Şerafettin komutasındaki müfreze giriş yaptı. Saat 10.20 sularında İzmir Hükümet Konağı'na Yüzbaşı Şerafettin Bey ve arkadaşları girdiler. Yüzbaşı Şerafettin göğsünden Türk bayrağını çıkardı. Gönderden Yunan bayrağını indirdi. Vücudunda yaralar vardı. O gün Şerafettin Bey şu cümleleri kurmuştur: 'Göğsümden bayrağı çıkardım. Kanım bayrağıma bulaşmıştı. Yunan bayrağını indirirken ağlıyorum, kanımın bulaştığı al bayrağıma şimdi de gözyaşlarım bulaşıyor. Ölsek ne gam. İzmir'e ilk giren biz olmuştuk ya'" dedi.
'MİLLETİMİZE AİT BİR DEĞERDİR DİYEREK KABUL ETTİ'
Daha sonra düzenlenen bir törenle bu tarihsel kahramana bizzat Mustafa Kemal Paşa'nın Timur'un kılıcını armağan ettiğini ifade eden Prof. Dr. Arı, "Boynundaki yara nüksettiği için Yüzbaşı Şerafettin daha sonrasında malulen emekli oldu ve İstanbul'a yerleşti. Hayatı boyunca üzerinde değerli taşlar olduğu bilinen bu kılıcı hiçbir şekilde elinden çıkartmadı. Ta ki İzmir'den bir mektup alana kadar. İzmir Belediyesi'nden gelen mektupta, bir İnkılap müzesinin kurulacağı yazıyordu ve belediye, kılıcın kendilerine verilmesini rica ediyordu. Yüzbaşı Şerafettin, 'Bu bizim kendi ailemizden çok milletimize ait bir değerdir. Müzede bu kılıcın olması yararlı olacaktır' diyerek kılıcı vermeyi kabul etmiştir" diye konuştu. Şerafettin Bey'in hasta olduğu için eşi Siret Hanım'la bu kılıcı 1948 yılında İstanbul Valiliği'ne gönderdiğini anlatan Prof. Dr. Arı, "Kılıcı orada, birilerine İzmir'e gönderilmek üzere teslim ediyor. Kılıç, en son o zaman görülmüştür. Ondan sonra akıbetiyle ilgili hiçbir bilgi edinilemedi. Kılıç, İstanbul'da mı kaldı? İzmir'e mi geldi? hiçbir ize rastlanamadı. Ya da kılıç hiç ummadığımız bir tarihi eser kaçakçılığıyla mı karşılaştı? Bunlar bir olasılık olarak soru işaretlerini oluşturuyor" dedi.