İz Gazete'den Ümit Kartal'a konuşan Mehmet Çakmak, Menemen Belediye Başkanı Serdar Aksoy ve 10 kişinin tutuklandığı "zimmet ve irtikap" operasyonuna ilişkin çarpıcı açıklamalar yaptı.
İşte o röportaj:
Siz bu konuyu ne zaman öğrendiniz?
20 Ağustos’ta Serdar Aksoy beni aradı. ‘Bir konu var, onu Özel Kalem Müdürü’mle görüşün, kendisine anlattım, o sorunu çözün’ dedi. Ertesi gün Özel Kalem Müdürü Kubilay Bey’e gittim. Kubilay önüme bir görevlendirme kağıdı koydu. Kağıtta “Belediyemiz şantiyesinde, gayri hukuki yöntemlerle hurda malzemelerin çıkışının yapıldığına dair haberler tarafıma ulaşmış olup, özellikle bu hususun ivedilikle ve titizlikle incelenmesi ayrıca belediyemize ait şantiye ve depo vasfında kullanılan tüm alanlarda taşınırlarla alakalı incelemeler yapmak, varsa eksik taşınırları tespit etmek suretiyle rapor hazırlayıp, ivedilikle makamıma sunmak üzere görevlendirilmiş bulunmaktasınız. Gereğini rica ederim” yazıyordu. Altında Başkan Serdar Aksoy’un e-imzası varken, tarih olarak ise 16 Haziran 2020 yazılıydı. Tarihi görünce itiraz ettim; böyle bir evrak ve görevlendirmeyi geriye dönük tarihli olduğu için kabul etmeyeceğimi, rapor hazırlamayacağımı belirttim.
Neden şüphelendiniz de reddettiniz hocam?
Gayri hukuki yöntemlerle hurda çıkışı olduğunu Menemen’de herkesin duyduğu gibi ben de duymuştum ancak elimde net bir bilgi ve ispat yoktu. Görevlendirme eski tarihli olunca şüphelendim ve reddettim. Yeni tarihli olursa böyle bir inceleme raporu hazırlayacağımı belirttim.
Ne oldu? Ne dediler?
1 hafta, 10 gün boyunca beni ikna etmeye çalıştılar, kabul etmedim.
Nasıl ikna etmeye çalıştılar?
‘Herhangi bir şey olmaz, seni bağlayan bir şey yok. Biz yıllardır bu işin içerisindeyiz biliyoruz’ vs dediler.
Kimler ikna etmeye çalıştı?
Serdar Aksoy’un talimatıyla, Özel Kalem Müdürü Kubilay Ersin Akdemir ile görüştüm. Sonuçta; 31 Ağustos’ta, ikna olmayacağımı anlamaları üzerine, benim söylediğim tarihli bir yeni görevlendirme yazısı geldi. Yeni tarihli olunca görevlendirmeyi kabul ettim.
İlk ne yaptınız?
31 Ağustos Cuma günüydü. Bu arada; Serdar Aksoy bana bu raporu 2 günde hazırlayıp kendisine sunmamı söyledi. Yarım saat bu konuyu tartıştık. Ben yetişemeyeceğini söyledim hatta esprili şekilde ‘Dalga mı geçiyorsun Başkan, 2 günde rapor mu hazırlanır’ dedim. ‘O zaman bari 1 haftada bitir ver’ dedi. Pazartesi başladım. 3 Eylül tarihi itibariyle, üst yazılarla birimlerden bilgi ve belge istedim. Satın Alma Müdürü Teoman Tuna ve Şantiyeden Sorumlu Başkan Yardımcısı vasfında çalışan Mehmet Cin’den bilgi-belge istememe rağmen, herhangi bir cevap alamadım. (İki isim de tutuklananlar arasında) Destek Hizmetleri Müdürü’nden gerekli belgeleri aldım. Akabinde araç sevk amiri Murat Or’dan araç kayıt listesi ve yazılı beyanını aldım. Bir de şantiye amiri Kenan Yaşatürk’ten hurda çıkışıyla ilgili yazılı beyan aldım. Kenan Yaşatürk, yazılı beyanında ‘Serdar Aksoy imzalı Gamze Yıldız adına hurda ayıklama ve nakliyesi işi için hazırlanmış görevlendirme kâğıdı bana gösterildi.’ şeklinde yazarken, bana sözlü olarak da “Serdar Başkan bana, Büyükşehir talimatıyla hurdalar aynı firmaya verilecek, biz de o firmaya vereceğiz” diye sözlü olarak da anlattı.
Bu gerçek mi peki?
Hayır yalan. Büyükşehir’in böyle bir kararı yok. Personeli kandırmaya yönelik manipülasyon yapmışlar. Ayrıca, Kenan’ın yazılı beyanında da belirttiği üzere, Kenan, Belediye Başkan Yardımcısı vasfında çalışan Mehmet Cin ve Mustafa İlhan’ı telefonla arayarak bu hurda çıkışının olduğunu, bunun yasal olmadığını söylüyor. Onlar da başkanın ve kendilerinin bilgisi dahilinde olduğunu söylüyorlar ve ‘sıkıntı yapma, sorun çıkarma’ diyorlar. Burada önemli detaylardan biri de şu; 20-21-22 Şubat tarihlerinde hurda çıkışı oluyor. Kenan’a o günlerin kamera kayıtlarını da sordum. Bana kayıtların silindiğini söyledi.
Peki, siz nasıl buldunuz kamera kayıtlarını?
Orada çalışan bir personel, Serdar Aksoy ‘kayıtları silin’ talimatı verince, kendisini koruma amaçlı olarak, bir yerde de yedek almış ve kayıtları saklamış. Ben bu kayıtlara ulaştım. Kayıtlara ulaşınca raporumu zaten bitirmiş oldum. Çünkü can alıcı nokta burası...
Ne vardı kamera kayıtlarında?
Çalışabilir durumdaki araçların ve tamir edilebilecek araçların parçalanıp, kamyonlara yüklenip üçüncü şahıslara bir şekilde satıldığı alenen görünüyor. 3 gün 3 gece boyunca ummalı bir çalışma sürüyor şantiyede. Erik bahçesine giren küçük çocukların davranışı gibi zaten görüntülerdekilerin davranışları. Tedirgince etrafa göz atarak çalışıyorlar. MKE’ye başvurulduğuna dair ise bir bilgiye ulaşamadım.
BAŞKAN TUTANAĞI İMZALAMADI
Raporumu hazırladım ve e-sistem üzerinden başkana gönderdim. 111 GB’lık kamera görüntülerini de tutanakla kendisine teslim etmek istedim. Ancak Serdar Aksoy, flasbelleği izledikten sonra tutanağı imzalamak istediğini söyledi. Ben de her bir kameranın 72 saatlik çekimi nedeniyle yaklaşık 2 bin 500 saatlik video olduğunu ve izlemesinin haftalarca süreceğini belirterek kabul etmedim ve flasbelleği alarak çıktım. Akabinde Özel Kalem Müdürü Kubilay Bey beni aradı ‘Mustafa İlhan’ın odasında görüşelim hocam’ dedi.
‘GERİ ÇEKMEMİ İSTEDİLER’
Görüşmek üzere odaya gittim. Odada Mustafa İlhan, Prof. Dr. Duran Bülbül (Müfettiş) ve Kubilay Bey vardı. Sonrasında Başkan Yardımcısı Noyan Özkan ve Yazı İşleri Müdürü Mithat Güvenir de geldi. Burada bana başkanın talimatı ile e-sistem üzerinden yapmış olduğu görevlendirme yazısını geri çekeceğini söyleyip, benim de inceleme raporumu sistemden geri çekmemi dayattılar. Bunun üzerine ben de ‘Bu coğrafyada bana bu dosyayı geri çektirecek bir Allah’ın kulunu tanımıyorum’ dedim. Noyan Özkan, ‘Mehmet hocanın zarar görmemesi adına, Yazı İşleri Müdürü çeksin’ diye önerdi. Yazı İşleri Müdürü ‘Bu yazıyı sadece Mehmet hoca çekebilir’ dedi. Duran Bülbül ise ‘Bu dosya başkanı götürür. Mutlaka çözüm bulmamız gerekiyor’ dedi. Ben de buna istinaden ‘Gereğini yaparsa, yargılanabilir ama kurtulabilir, bilemem’ dedim. ‘Sorumluları bulup, cezalandırırsa, başkan ceza almayabilir’ dedim. Görüşme sona erdi.
‘SADECE TEK SİYASİ YANIMDAYDI’
Ben raporu geri çekmeyince bana türlü mobingler uygulandı. Bu mobingler döneminde Menemen halkı benim yanımdaydı ve bunu iliklerime kadar hissediyordum. Siyasi olarak ise sadece o dönem CHP Grup Sözcüsü olan Büyükşehir Meclis üyesi Hasan Ünal yanımda durdu hatta mobingler üzerine de grup sözcülüğü görevinden istifa etti. Raporu 18 Eylül’de göndermiştim. 19 Eylül itibariyle belediyenin e-sisteminde benim ekranım karartıldı. İmza yetkim elimden alındı. Göndermiş olduğum dosyanın içeriğini de göremiyordum. Bunun üzerine, devlet memurluğu kimliğim nedeniyle tespit etmiş olduğum suç unsurunu Cumhuriyet Savcılığı’na teslim etmek zorundaydım. 24 Eylül’de suç duyurusunda bulundum. Sonrasında odam elimden alındı, sekreterimin görev yeri değiştirildi, Belediye Başkan Yardımcılığı görevimden düşürüldüm.
Hocam neden raporu sizin hazırlamanızı istediler? Sözlerini geçirebilecekleri bir başkan yardımcısı yok muydu?
Tahminimce bunların hepsi bir ekipti. Tüm personel bunu çok iyi bilir. Ekibin dışında olan tek Belediye Başkan Yardımcısı bendim. Haliyle bu süreçlerden bihaber olduğumu bildikleri için, görüntüleri de sildiklerine güvenerek, raporun hazırlanmasına dair bir yol haritası çizmişler kafalarında ve benim de kısa sürede bir şey bulamayıp, sembolik bir rapor hazırlayacağımı zannettiler.
Hocam peki, neden size önce 16 Haziran tarihli görevlendirme verilmek istendi?
Evet orası da çok önemli. 16 Haziran tarihli görevlendirme yazısı çıkarırken, öncesinden de 17 Haziran tarihli Serdar Aksoy talimatı ile 4 şahıstan ifade alındığını sonradan öğrendim. Bu düzmece ifadeleri de benden habersiz şekilde, benim raporuma eklemeyi hedefliyorlardı. Bunları da Savcılığa anlattım.
Sizin Serdar Aksoy ile bir husumetiniz mi vardı? Özellikle açığını mı aramak istediniz?
Asla bir husumetim yoktu. Dosyayı karartmamış olsalardı Savcılığa gitmezdim, çünkü sorumluluk onlarda olurdu. Ben devlet memuruyum. Zan altında kalacaktım. Eğer bunları bildirmesem suç işlemiş olurdum. Ben 5-6 ay önce, bu rapor olayları olmadan önce, gördüğüm-duyduğum şeyler üzerine; Serdar Aksoy’un makamında kendisiyle konuştum. Hatta gözyaşlarıma hakim olamadım. ‘Bak Serdar’ dedim, ‘Yazık günah, çoluğun çocuğun var, kendine yazık edersin, seni uçuruma doğru götürüyorlar.’ dedim. Gözlerimden yaşlar aktı, gözünün önünde ağladım. Ona üzüldüm çünkü. İşin doğrusu, ekibi Serdar Aksoy’u bu hale soktu. Sadece Serdar Aksoy değil, benim Menemen’de hiç kimse ile bir husumetim olmadı.
CHP’den görevlendirilen heyetle görüşmeniz nasıl oldu?
İl Başkanı Deniz Yücel’i bilgilendirmek maksadıyla kendisiyle görüştüm. Sağlıklı bir şekilde, dostane bir şekilde ve tüm iyi niyetiyle beni dinledi. Keşke her partinin başında Deniz Yücel gibi bir isim olsa. Deniz Yücel avukat kimliği ile tüm süreci dinleyince, sürecin nereye varacağını zaten anladı ve ona göre de davrandı. Kendisini tebrik ediyorum. Heyetteki milletvekilleri de konuyla ilgili bilgime başvurdular ve süreci olduğu gibi kendilerine anlattım. Aykut Erdoğdu beni 1 buçuk saate yakın dinledi.
Korkuyor musunuz?
Hiç kimseden korkmuyorum. Savcılık, koruma da göndermek istedi, istemedim. Sadece ailemin kaygılanmasından ötürü üzülüyorum. Vicdanım ise çok rahat. Ayrıca insan olarak da suçlu bile olsalar, bu insanların hapishaneye gitmek durumunda kalmasına üzüldüm. Ama bunun sebebi ben değilim, kendi yaptıkları.
Bundan sonra Menemen’de ne olur?
Menemen bunu hak etmiyor. Umarım bundan sonraki süreçte 200 bin nüfuzlu ilçeyi yönetebilecek, liyakat sahibi yöneticiler Meclis içerisinden seçilerek görevi devralır. Belediye personelimiz 3-4 aydır maaş alamıyor. Bu duruma çok üzülüyorum. Menemen’in gücü bu konuyu çözmeye yeter, dilerim bir an önce her şey yeniden yoluna girer ve huzur ortamı oluşur Menemen’de. Süreçle ilgili de fikrimi soran yetkili kurullar olursa, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da tüm şeffaflığı ile bildireceğim.