Öres Elektrik Üretim AŞ. tarafından Kentsel Sit Statüsüyle koruma altındaki Karaburun Parlak Mahallesi'nde yapılmak istenen Güneş Enerji Santrali'nin Halkın Katılım Toplantısı, firma yetkililerinin gelmemesi nedeniyle gerçekleşmedi.
Karaburun Kent Konseyi tarafından konuya dair yapılan açıklamada ilçenin yüzde 89'unun RES firmalarına tahsisli olduğu hatırlatılarak, firmaların uygun gördükleri yerlere GES yapmaları durumunda ekosistemde onarılamaz zararlar meydana geleceği belirtildi.
Açıklama şu şekilde;
''Parlak’ta yapılması plananan GES girişimi bir felaketin başlangıcı. Elektrik Piyasası Linsans Yönetmeliği’nde ve Elektrik Piyasasında Ön lisans veya Lisanslara Konu Üretim Tesislerinin Santral Sahalarının Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esasların ilgili maddesinde yapılan değişikliklerle ‘’Birleşik Elektrik Üretim Tesisi’’ adında yeni bir talan kılıfı uydurarak Rüzgar Enerji Santralleri için tahsis edilen alanlarda uygun gördükleri bütün boşluklara GES yapabilecekler. Karaburun yüz ölçümünün yüzde 89’u 6 proje sahası olarak RES firmalarına tahsisli. Bütün firmaların ÖRES’in yaptığı gibi türbinlerin altlarını güneş panelleriyle doldurması durumunda yaklaşık 350-400 hektarlık mera, orman ve tarım alanının yok olacak. Bu yok oluştan ilk olarak Yayla, Sarpıncık, Parlak, Salman, Hasseki, Küçükbahçe gibi geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan köyler etkilenecek. Bütün meralar yok edilecek küçükbaş hayvancılık bitecek, yok edilecek biyolojik çeşitlilikle birlikte ekosistem hizmetleri büyük tahribata uğrayacağı için bölgede tarım yapılamaz hale gelecek. Devlet onayıyla yürütülen bu süreç, bilinçli olarak bölgede yaşayan insanları göçe zorlamak, tehcir etmek demek. Doğanın yok edilmesiyle birlikte yaşanan tehcirle temel insan hakları ihlalleri de gerçekleşmiş olacak.
Çok değil, 20 gün kadar önce Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı yetkilileri Karaburun’a gelip hiçbir sivil toplum örgütünü davet etmeden, sadece ilgili olduklarını düşündükleri resmi kurumları davet ederek ÖÇKB sürecinde Karasal Alan Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Projesi’nde elde edilen verileri ve bulguları paylaştıkları bir toplantı düzenlediler. Toplantıda kendi uzmanlıklarıyla ilgili veri ve bulguları paylaşan uzmanlar ve bakanlık yetkilileri Karaburun-Ildırı Körfezi Özel Çevre Koruma Alanı’nın sadece İzmir ya da Türkiye için değil, özellikle Akdeniz Havzası ve Yeryüzü için çok önemli, çok kritik ve kıymetli ekosistemleri barındırdığını, nesli küresel ölçekte tehdit altına ya da azalış gösteren pek çok bitki ve hayvan türü bulunduğunu; ÖÇKB alanının sadece kendi sınırlarında değil alanla ekosistem ve kültürel açıdan ilişkili, çevresindeki bölgelerle birlikte mutlak korunması gerektiğini dile getirdiler. Örneğin Yarımada’nın IUCN kategorisine göre 11 tanesi hassas (VU), 2 tanesi tehlikede (EN), 5 tanesi ise küresel ölçekte hassas (VU) olmak üzere toplam 259 kuş türüne ev sahipliği yaptığını belirttiler. Yine 3 tanesi lokal endemik tür olmak üzere 269 omurgasızın yarımadada yaşadığını belirttiler.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na soruyoruz: Karaburun’u neden ÖÇKA ilan ettiniz, Karasal Alan Biyolojik Çeşitlilik Araştırma Projesini neden yürütüyorsunuz? Açıkladığınız bu biyolojik çeşitlilik verileri sizler için sadece rakamdan mı ibaret? Bir yandan bu araştırmayı yürütürken diğer yandan tespit ettiğiniz tüm bu bitkilerin, canlıların, ekosistemlerin yok olmasına neden olacak RES, GES gibi yatırımlara neden izin veriyorsunuz? Biyolojik çeşitlilik verilerinin bulunduğu dosyayı ‘’Yaşamına son verdiklerimiz sıralı tam liste şeklinde’’ mi kaydettiniz? Son bitkiyi sökene, son kuş gidene kadar, son çoban yılana, son köylü göçene kadar devam mı edeceksiniz?''