Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bornova Belediyesi ve Ege Üniversitesi'nin desteği ile kazı çalışmalarının devam ettiği Yeşilova ve Yassıtepe höyüklerinde, 2020 kazıları sürüyor. İzmir'in tarihine ışık tutan kazılar sayesinde kent geçmişinin 5 bin yıl değil de 8 bin 500 yıl olduğu anlaşılırken, üst üste kurulan 9 köy de ortaya çıkarılarak tarihe kazandırıldı. Ayrıca kazılarda binlerce yıl öncesine ait çipura, öldürücü bir tür olan zehirli vatoz, denizkestanesi, istiridye ve midye gibi birçok kalıntıya ulaşıldı. İlk İzmirlilerin de bugünün kent sakinleri gibi 8 bin 500 yıl öncesinde başta midye olmak üzere deniz ürünlerini tükettiği ortaya çıktı.
DENİZ, BALIK VE MİDYE GELENEĞİ BUGÜNDE SÜRÜYOR
Kazıların İzmir için önemini anlatan Kazı Başkanı Doç. Dr. Zafer Derin, "Bu uzun süreli çalışmalarla kent kültürünün, tarih öncesi dönemlerde İzmir yerleşiminin ve toplumunun birçok özelliklerini ortaya koyuyoruz. Bu anlamda Yeşilova'da 8 bin 500 yıl önce başlayan kültür, nerdeyse 8 bin yıl önce de 300 metre kuzeydeki Yassıtepe'ye doğru kaymış. Oldukça zengin bir yaşam sürmüşler" dedi.
Eski İzmirlilerin denize olan ilgilerinden bahseden Kazı Başkanı Doç. Dr. Derin, "İzmir denince aklımıza midye ve çipura gelecektir. Tüm süreçlerde bunların kalıntılarını bulabiliyoruz. 8 bin 500 önce başlayan midye toplama ve yeme geleneği günümüzde de devam ediyor. Yine aynı zamanda avlamaya yönelik ne tür teknik ve teknolojileri var bunları da yavaş yavaş ortaya çıkarıyoruz yeni bulgularla. Günümüz İzmir'le de çok özdeşleşen deniz, balık ve midye geleneğinin bütün bu süreç içinde devam ettiğini görebiliyoruz" dedi.
'ÖRNEK ALABİLECEĞİMİZ ŞEYLERİ FARK EDİYORUZ'
Höyüklerdeki kazılarda çok düzenli bir yerleşmenin olduğunun görüldüğünü vurgulayan Kazı Başkanı Doç. Dr. Derin, "Troya ile çağdaş bir kenti burada kazıyoruz. Her şeyiyle sağlam, günümüzde ayakta kalmış, İzmir'in kent içinde bulunan tarihi bir ören yerini kazandırmaya çalışıyoruz. Planlı bir yerleşimin olduğunu görüyoruz. Önce planlamışlar. Neredeyse evlerinin imar planını çizmişler. İmarını oluşturmuşlar, altyapısıyla birlikte. Ona göre yapılarını inşa etmişler. Gelişi güzel değil hiçbir şey. Bu da kent kültürü içinde yapılaşmanın nasıl olması gerektiği, günümüzden geçmişe doğru bakarsak nasıl olması gerektiğini anlaşabiliyoruz. İnsanlar toprağını, suyunu ve çevresini en iyi konumlandıracak şekilde yerleşmeye çalışmışlar. Güneşi karşılarına almışlar. Suları korumuşlar. Dereleri dikkate almışlar. Hayvancılığın onları geliştirebileceği toprak alanı sağlamışlar. Günümüzde böyle bir imar ve kent içi yapılaşmalarında bunları göremiyoruz. En azından örnek alabileceğimiz şeylerin farkına varabiliyoruz" dedi.