- Avrupa'nın en büyük sera bölgesi olan çiftlikte, bambus arıları ve topraksız tarımla üretilen domatesler, Hollanda, Almanya, Rusya gibi dünyanın birçok ülkesine ihraç ediliyor. Organik sebzeler, İngiltere Kraliyet Sarayı'nın sofrasını da süslüyor.
- Kışın dağlarda özgür bırakılan, yazın ise seradan bozma ağıllarda tutulan koyunlar ise seradan elde edilen bitki artıkları ve ihracata giremeyecek sebze-meyvelerle besleniyor. Çiftlik sahiplerinden Ahmet Şentürk, Avrupa'nın en kaliteli domateslerini üretmelerine rağmen Gümrük Birliği Anlaşması'nın kendilerini yavaşlattığını söyledi.
SONKALEİZMİR (ÖZEL HABER) - İzmir'de 2012 yılında 47 yaşındayken vefat eden Hasan Şentürk'ün 2002'de kurduğu Hasanbey Çiftliği, Agrobay Seracılık, Süt Kardeşler Çiftliği, Hasan Bey Koyunculuk, Hasan Bey Çiftliği E-Ticaret ve Hasan Bey Tavuk Çiftliği işletmeleri ile Bergama-Dikili sınırında 10 bin dönümlük arazide tarım ve hayvancılık faaliyeti yürütüyor.
(Ahmet Şentürk, gazeteci Mustafa Akbaş'a projelerini, hedeflerini ve çalışmalarını anlattı)
Hasan Şentürk Tarım Yerleşkesi'ndeki 600 dönümlük sera alanıyla Avrupa'nın en büyük sera bölgesi ve domates üreticisi olan Agrobay Seracılık bünyesinde perlit madeninden topraksız tarım yapılıyor. Bombus arıları kullanılarak tamamen doğal yöntemlerle üretim yapılan seralarda yetiştirilen ürünler, tarım ülkesi olarak bilinen Hollanda'nın yanı sıra Almanya, Rusya gibi birçok ülkeye ihraç ediliyor.
SONKALE ekibini konuk eden çiftlik sahiplerinden Ahmet Şentürk ile Arzu Şentürk Salık, İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in sofrasına kadar uzanan seracılık, koyunculuk, süt üretimi, e-ticaret ve tavukçuluk faaliyetlerini anlattı.
"AVRUPA'NIN EN BÜYÜK DOMATES ÜRETEN FİRMASIYIZ"
Ağabeyi Hasan Şentürk'ün başlattığı atılımı devam ettirdiklerini belirten Ahmet Şentürk şöyle konuştu:
"Seracılıkta jeotermal kaynaklardan dolayı yatırım için bu bölgeye geldik. 2002-2005 arasında çok hızlı büyüyerek 2007'ye kadar Avrupa'nın en büyük sera bölgesi haline geldik. 2002'den bu yana Avrupa, Rusya ile Türkiye coğrafyasının çevresindeki Orta Doğu'ya kadar mal ihraç eden konuma geldik. Şu anda da Avrupa'nın en büyük domates üreten firmasıyız. Seracılıktan sonra süt hayvancılığına, damızlık koyunculuğa bal arısı ve çok az miktarda tavukçuluk alanında da yatırım yaptık. 10 bin dönüm arazimizde de bitkisel üretim yapıyoruz. 600 dönüm sera alanımız var. Tarımsal yatırımlarımızda 750'si bayan, 1000 kişi çalışıyor. Arkadaşlarımızın hepsi SSK'lı. Hepsi haftada 6 gün çalışıyorlar, evlerinden alıp servislerle evlerine bırakıyoruz. Jeotermal seracılıkta şu an Türkiye'de 100 bin kişi çalışıyor. Bunu sağlayan grup olarak çok büyük gurur duyuyoruz. İnşallah bu daha büyük alanlara çıkacak. Türkiye'deki jeotermal kaynaklar dünyada 7. sırada. Daha önce 'Herkeste jeotermal suları hamamlarda kullanılır' mantığı vardı. Artık Agrobay Seracılık'tan sonra jeotermal çok farklı alanlara geçmeye başladı. Meyve kurutmacılığından tutun da seralardaki bitkisel üretimlerde Avrupa'nın merkezi haline geldik. Bugün Avrupa'da, Hollanda'da üretimler durma noktasına gelmeye başladı. Pandemiden sonra emtia fiyatlarının, gaz, elektrik maliyetlerinin artışından dolayı 2021 ve 2022'de Hollanda ve Avrupa'daki çoğu üretici seralarında üretimi durdurma kararı aldı. Türkiye'de bizim başlattığımız bu yolda her geçen gün üretim artıyor. Bunun sebebi de boşa giden jeotermal kaynaklarının değerlendirilmesi. Avrupa ile rekabet edebilir duruma geldik."
"BOMBUS ARILARI İLE DOĞAL ÜRETİM"
80'li yıllardan bu yana söylenen hormonlu sebze konusuna değinen Ahmet Şentürk şöyle devam etti:
"Hormon söyleminden sonra bombus arıları çıktı. Bu arıların anavatanı aslında Anadolu'dur. Daha çok Avrupalılar alıp götürmüş. Geliştirerek bize satıyorlardı. 2002 yılında kovanını 100 liraya alıyorduk. Bugün yine 100 liraya alıyoruz. Bunun sebebi yine bizim gruptur. 2007 yılında fiyatların pahalılığı nedeniyle bombus arısı üretmeye başladık. İlk yerli arı üretimini de Türkiye'ye kazandıran grup olduk. Yabancılar, Türkiye'de bu işin üretilebilir olduğunu görünce fiyatları aşağı çekti. Topraksız tarım yapıyoruz. Topraklarda aynı bitkiyi sürekli yetiştiremeyiz. Anadolu'da hep 'Nadasa bırakma' denir. Toprağa sürekli gübre verdikçe belli noktadan sonra yapısını kaybediyor. Ya da bazı hastalıklar yapıyor. Topraksız tarımda iki yılda bir ortamı değiştirdiğiniz ve hastalık olmadığı için ilaç atmıyorsunuz. Dünyanın en büyük sıkıntısı ilaç kalıntısı. Kanserojen ilaçlar atılıyor. Burada tamamen ekolojik tarım ile organik ilaçlar kullanıyoruz. Onların da etki süresi üç günü geçmiyor. Burası tamamen kapalı ve izole bir alan. Nemini, sıcaklığını, güneş haricindeki her şeyi organize edebiliyoruz. Arılar tamamen tozlanmayı ve döllenmeyi sağlıyor. Bitkiler tamamen arının döllenmesi ile oluşuyor. 15 bin ton domates üretimimiz var. Ortalama kış üretimlerinde 30 ton civarında dönümde alınıyor. Afyon, Yozgat, Kırşehir, Ağrı gibi jeotermal kaynakların olduğu yerde sıcak su var. Türkiye, Avrupa'nın bitkisel üretim merkezi haline geliyor. Bu durdurulamaz, bunun sebebi jeotermal kaynaklar."
"RUSYA UÇAK KRİZİNDEN SONRA FAZLA MAL ALMIYOR"
İngiltere Kraliçesi Elizabeth'in sofrasına domates gönderdikleri süreci anlatan Ahmet Şentürk sözlerini şöyle sürdürdü:
"Evet doğrudur, önceden bir firma ile çalışıyorduk, İngiltere'ye de gidiyor. Şu an genelde Hollanda, Almanya, Rusya, Moldova, Polonya gibi ülkelerle Kuzey Avrupa ağırlıklı çalışıyoruz. Tek sıkıntımız var. Gümrük Birliği anlaşmasının gözden geçirilmesi gerekiyor. Nisan ayına kadar Avrupa bizden alıyor, sonra bırakıyorlar. Çünkü, 'Hollanda'nın, İtalya'nın İspanya'nın malı çıktı' diyorlar. Bizi yavaşlatıyorlar. Her yıl aynı sorunu yaşıyoruz. Gümrük Birliği anlaşmasının yeniden gözden geçirilmesi için devletimizden destek bekliyoruz. Nisan, Mayıs ayı geldiği zaman Hollanda'daki marketlere Hollanda devleti 'Avrupa dışından alırsan kilo başı fon ödeyeceksin' diyor. Onlar da haklı olarak 'Hollanda'dan alalım ki fon ödemeyelim' diyorlar. Rekabet edemiyoruz, maliyetlerden dolayı. Bize fon uygulamamaları lazım. 12 ay Avrupa ile rekabet edebiliriz. Onlardan daha kaliteli üretiyoruz. Avrupa Birliği'ne karşı fonlardan bizi devletin koruması lazım. Bunlar fon koyduğunda ihraç yapamıyoruz. Orta Doğu pazarında en büyük bizdik. O pazardan siyasi savaşlardan dolayı çekildik. Rusya da uçak krizinden sonra alıyor gibi gözükse de aslında bizden çok fazla mal almıyor. Yılda 100 bin 200 bin ton çok az. Daha önce 2 milyon ton gönderirken şu an yüzde 10'a düştü. Pazarımızı kaybediyoruz, her geçen gün. Tek güvencemiz Türkiye'nin 80-100 milyon nüfusunun olması. Avrupa ve dünya pazarlarına çok rahat ulaşabilmeliyiz. Bütün ülkeler Rusya, Azerbaycan, İran kendi seralarını oluşturmaya başladı. Katar'da dahi seralar yapılıyor. Artık gıda güvenliği için çok önemli bir noktaya gidiyoruz. Türkiye'de jeotermal kaynak oldukça üretimin merkezi olmaya devam edecektir."
PERLİT MADENİ İLE TOPRAKSIZ TARIM
Perlit madenini kullanarak topraksız tarım yaptıklarını belirten Şentürk şunları kaydetti:
"2002 yılından bu tarafa Türkiye'de çok çeşitli alanlarda kullanılan ürünler var. Kokopit denen Hindistan cevizi ile rap full denilen kaya yünü gibi. Bunlar yurt dışı menşeili olup yüzde yüzü yurt dışından gelen ve Türkiye tarafından döviz ödenerek alınanlar. Bizim hedefimiz hep perlit oldu. Dünyada birinci ya da ikinci sıradayız. Dünyaya Dikili limanından Bergama bölgesinde ve İzmir'de üretilen perlitler ihraç ediliyor. Perlitin sadece su tutma özelliği var. Kendi ağırlığının 8 katını tutabiliyor. Biz kum halinde olan bir materyali alıp fırınlarda 400 derecede patlatınca kullanıma hazır oluyor. İçinde hiçbir mikroorganizma da kalmıyor. Tamamen sağlıklı bir ortam oluşuyor. Ondan sonra suyu damlatma ile veriyoruz. Bitki alabildiğini alıyor, fazlasını drenaja veriyor. Tekrar alıp, arıtıp kullanıyoruz. Daha minimum suyla verimli üretim sağlıyoruz. Kokopit ve rap fullu 2 yıldan fazla kullanamıyorsunuz ama perliti 4-5 yıla kadar kullanabiliyoruz. Tamamen para da Türkiye'de kalıyor."
"HEDEF 10 BİN ANAÇ KOYUN"
Hasanbey Çiftliği'ndeki diğer faaliyetleri de anlatan Ahmet Şentürk sözlerini şöyle tamamladı:
"Koyunculuk da yapıyoruz. Et olarak dünyanın kabul ettiği 6 ırkı burada bulunduruyoruz. Dorper, ile de france, suffolk, teksel, şarole ve merinos çeşitleri var. Hangisinin yerli ırklarla birleşebileceği ya da verim olarak İzmir ortamına uyum sağladığına bakıyoruz. Şu an 3 bin anaç civarındayız. Hedefimiz 10 bine ulaşmak. Koyunculuğa başlamamızın sebebi bitkisel üretim yaparken yaprak ve domatesi çöpe atmamak. 100 bin kişiye istihdam sağlayan seracılığa da artı değer katmak için küçükbaş hayvancılık yapılarak kaba yem sorununu çözebilir miyiz diye başladık ve bunu çözebileceğimizi gördük. Şu an Agrobay Seracılık'ın artıkları 4 bin koyuna yetiyor. Doğum zamanı süt oranı artsın diye süt yemi haricinde başka bir şeye gerek olmuyor. Anadolu'ya Türkler'in gelmesinin sebebi koyunlar nerede otlak bulduysa ondandır. Ben Trabzonlu arkadaşlarıma takılıyorum. 'Türkler İstanbul'dan sonra Trabzon'u fethetmiştir. Eğer koyunlarına göre bir otlak olsaydı orayı daha önce fethederdik' diyorum. Türkiye'de yörüklerin gezdiği yerler koyunculuğun alanlarıdır. Göçebe hayatını hala halk olarak yaşıyoruz. Koyunculuk Türkler'in genlerinde var. Koyun eti kokabilir ama kuzu eti kokmaz. Koyun yaşlıdır, bulunduğu yer kötüdür, kokabilir. Bizim kuzular 4 ayda kesime gidiyor, kokma ihtimali yok."
SÜT KARDEŞLER ÇİFTLİĞİ'NDE KAPASİTE ARTACAK
Hasan Şentürk'ün kızı Hasanbey Çiftliği'nin kurucu ortaklarından Arzu Şentürk Salık ise Süt Kardeşler Çiftli'ndeki çalışmaları anlattı:
"Günde 3 kez sağım yapılıyor. İki saat makine yıkama süresi dışında 22 saat sağım yapılıyor. Hayvanlar grup olarak geliyor. Meme dezenfektanı yapılıyor. Daha sonra ön sağım yapıyoruz. Hayvanının sağılacağını anlaması ve sütte bozukluk var mı anlamak için. Her hayvanın memesini bezle siliyoruz. Daha sonra makinelere takıp, sağıma başlıyoruz. Sağım ünitesine giren hayvanların kulaklarındaki çiple takibini yapıyoruz. Hayvan rahatsız olduysa sütüne etki ediyor. Makine alarm veriyor. Sağımhane aslında bizim beynimiz, gözümüz. Hayvan kızgın mı, hasta mı hepsini görüyoruz. 3500 hayvanımız var yaklaşık olarak. Her gün doğum da oluyor. Sağma olarak bin 500 hayvan var. Yıllık ortalamamız 39 litre gün olarak. Kapasitemizin yüzde 70'i dolu durumda. Amerika'dan 500 adet dişi tohumlanmış gebe düve ithalatı yapacağız. Kapasitemizi yüzde 100'e getireceğiz. 2023'teki hedefimiz de bu çiftliğin aynısının simetrisini yaparak kapasiteyi iki katına çıkarmayı istiyoruz. Emek yoğun bir işletmedeyiz. Bayanın buradaki temizliği, detaycılığı, dikkati bizim için çok önemli. Onların düzeni bizim sütümüzün kalitesi için de önemli. Sadece süt çiftliğimizde 100 kişi çalışıyor. Tüm yerleşkede 1000 kişi çalışıyor. Bunların çoğunluğu kadın. Süt Kardeşler ismimizden dolayı barınaklarımıza kodlama olarak Süt Kardeşler Filmi'ndeki karakterlerin isimlerini verdik. Melek ve Damat barınağı gibi. Tedavilerde, aşılarda ve bazı yönlendirmelerde bu kodlamaları kullanıyoruz. Şaban ve Ramazan isimleri ilk yapılan barınaklarımıza verildi."
(Arzu Şentürk Salık)
"KUZULARIMIZ ÇOK MUTLU"
Hasanbey Koyunculuk'ta kuzulardan sorumlu olan Zoo Teknisyeni Rümeysa için ise, "Kuzularla doğum aşamasından sonrasına kadar ilgileniyorum. Anne ile kuzunun arasındaki bağın takibini yapıyorum. Bağ kurulduktan sonra kuzuları merkez padoka alıyoruz. Hem anne sütü hem kuzu büyütme yemi ile büyütüyoruz. Sevdiğim için gece gündüz hep buradayım. Kuzunun büyümesi için yeme alışması lazım. Anne sütü zaten veriyoruz. Kuzularımız mutlu."