Fatih Sultan Mehmet tablosunun öngösterimi, “Fatih’in Rönesansı” adıyla, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da katılımıyla Cumartesi günü gerçekleştirilmişti.
Bu gösterimin ardından diğer gazeteciler ile birlikte Habertürk yazarı Nagehan Alçı da, Fatih tablosunu yerinde gördü ve İmamoğlu ile görüşmesini yazdı.
Nagehan Alçı'nın Habertürk'teki köşesinden ilgili kısım şöyle:
Bu haftaya renkli ve ilginç bir organizasyonla başladım.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu pazartesi öğlen 12’de düzenlenecek bir resepsiyon için bir grup basın mensubunu davet etmişti.
‘Meşhur’ Fatih tablosunu Sayın Kılıçdaroğlu’nun ardından biz gazetecilere gösterecekti Ekrem Bey.
İBB’nin 25 Haziran’da Londra’da Christie's Müzayede Evinde düzenlenen açık artırma ile satın aldığı, 26 Ağustos’ta İstanbul’a ulaşan ve çok tartışılan 540 yıllık Fatih Sultan Mehmed tablosunu yakından görecektik.
İşte bu davet için saat tam 11.50’de Saraçhane’deki Başkanlık Binası’ndan girerken ilk olarak Osmanlı Ailesi’nin kıymetli mensuplarından yazar Kenize Murad’ı gördüm.
Görevlilere Fransızca olarak son derece zarif bir üslupla bir şeyler anlatıyordu. HES kodu ile ilgiliydi söyledikleri…
Kapıda önce hepimize HES kodumuzu sorguladılar, sonra ateşimizi ölçtüler ve sıkı covid önlemleri altında içeri buyur ettiler.
İşte o zaman yalnızca Kenize Murad’ın değil, Osmanlı sülalesinin de bazı fertlerinin davetli olduğunu anladım. Osman Selahaddin Osmanoğlu’nu gördüm mesela.
CHP çevrelerine hakim olan Osmanlı alerjisinin aksine son derece isabetli bir iş yapmıştı İmamoğlu. Bravo dedim içimden.
Osmanlı imparatorluk geçmişimize yani kendi tarihimize karşı kompleks duymak manasız bir tavır çünkü.
Kısa bir süre sonra Ekrem Bey maskeli bir halde salona girdi.
Yanımıza gelince konu tabii ki pandemiden açıldı.
"Salgın sürecini nasıl götürüyorsunuz? Kişisel olarak da dikkat ediyor musunuz" diye sordum.
"Hep dikkat ediyoruz Nagehan Hanım, maskemizi mesafemizi koruyoruz" dedi.
Sonra da yakın zamanda yaşadığı bir olayı anlattı.
Memleketi Trabzon’a gitmiş, daha fazla kalmayı planlıyormuş ancak pandemi çok yaygın olduğu için uyarmışlar, 1-2 gün içinde seyahatini kesip dönmüş.
"Maalesef döndükten sonra tanıdık- akrabalardan birkaçının vefat haberini aldım" dedi.
Ardından tablonun sergilendiği salona geçtik.
Burada tablonun yanı sıra Venedik sikkesi, Cem Sultan’ın 22 günlük taht süresinde bastırdığı sikke ve Fatih Sultan Mehmet’in 1476’da bastırdığı ilk altın para da sergileniyor.
Girişe de 1953’te yani fethin 500. yıldönümünde Demokrat Parti yönetimi tarafından basılan madalyonlar konulmuş.
Tablo ve bu eserler bugün yani 6 Ekim tarihinden itibaren 2 ay boyunca ziyarete açık olacak.
İstanbul’un kurtuluşuna denk getirilmiş bir tarih bu.
2 ay sonra tablo dinlenmeye alınacak.
Zaten korumak için özel önlemler alınmış, sıcaklığı ve nemi ayarlayan bir sistem inşa edilmiş.
TABLO SATIN ALMA FİKRİ NEREDEN ÇIKTI?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tabloyu bize anlatırken sorularımıza da cevap verdi.
Mesela ısrarla sorulan "Tablo orijinal mi? Bellini’nin kendisine mi ait?" sorusuna yanıtı şuydu:
"Katalogda Bellini’nin atölyesinden diye yazıyor. Bu konuda uzman yorumu yapamam, aldığım bilgileri sizinle paylaşabilirim. Bellini’nin atölyesinde yapılan 3 Fatih tablosundan biri bu."
Ekrem Bey tabloyu alma hikayesini de şöyle anlattı: "Murat (Ongun) bana gazetede çıkan bir haberi gösterdi. ‘Böyle bir tablo ilanla çıkmış’ dedi. Ben de ‘Hemen alalım’ dedim. Net başlangıcı budur."
"İSTANBUL HALKINI FONLAMA SÜRECİNE KATABİLİRİZ"
Bunun üzerine ben "Sırada almak istediğiniz başka tablolar var mı" diye sordum.
"Bu tablodan sonra bu yönde araştırmalar devam ediyor. Türkiye’ye getirilmesi gereken, özellikle İstanbul’a kazandırılması gereken sanat eserlerinde kendimizi vazifeli hisseden bir kurumuz.
Bu yönde önümüze çıkan her fırsatı değerlendirmekte gücümüz oranında da kararlıyız. Hatta bazen fonlanması konusunda İstanbul halkını bile sürece katabilme metotları arayacağız."
FATİH'İN RÖNESANSI
Bellini’nin atölyesinden çıkan 540 yıllık bir tablonun İstanbul’a getirilmesi bu şehre önemli bir katkı. Ben İBB’nin bu yönde bir açılım yapmasını olumlu buluyorum.
Ancak sonrası için halk yerine Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı gibi aileler işin içine katılabilir.
Böylece hem belediye bütçesinden bir şey çıkmaz hem de sanata yatırım yapan burjuvazi sürece dahil olur.
Biraz da teknik bilgi vereyim:
Bugün başlayan serginin temasına Fatih’in Rönesansı denmiş.
Serginin küratörlüğünü Prof. Dr. Nurhan Atasoy yürütmüş.
Bu süreçte tablonun 540 yıllık serüveni bu alandaki uzmanlarla birlikte incelenmiş.
Pazartesi hariç haftanın 6 günü 10-16.30 arası Saraçhane’de isteyen herkes bu eseri görebilecek.
OSMANOĞLU AİLESİNE İADE-İ İTİBAR
Dünkü resepsiyonun en anlamlı taraflarından biri Osmanoğlu ailesinin fertlerinin de davet edilmiş olmasıydı.
Yıllarca dünyanın dört bir yanında sürgün hayatı süren, zor koşullarda yaşayan saltanat torunları nihayet hak ettikleri itibarı görüyorlar.
Osmanlı sülalesinin hayattaki hiçbir ferdi asla Cumhuriyetçilik fikrine muhalefet etmedi.
Zaten 1908’den itibaren Osmanlı Padişahlarının hiçbir yetki ve otoritesi yoktu.
Esasen o anlamıyla padişahlık rejimi 1908 ile beraber bitmiştir.
Son imparator da Sultan Hamid’dir.
Sultan Hamid’den sonraki padişahların bir hükmü yoktu. Artık meşruti monarşi rejimi sözkonusuydu.
Ekrem İmamoğlu aynen şöyle dedi…
"Osmanlı İmparatorluğu hepimizin gurur vesilesidir. Her dönemin, her kişinin, her ülkenin, her imparatorluğun elbette eksikleri, artıları, yanlışları olacaktır. Ama bunların mahkeme salonuna taşınır gibi konuşulmasını ve tartışılmasını çok acı veren bir durum olarak yorumlamaktayım."
CHP’li bir belediye başkanının bu sözlerini çok olumlu buluyor ve takdir ettiğimi ifade etmek istiyorum.
Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı imparatorluğuyla yani tarihiyle kavga eden değil geçmişiyle barışan bir ülke olmalı.