SONKALEİZMİR-CHP İzmir Milletvekili ve TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nun CHP Grubu Sözcüsü Rahmi Aşkın Türeli, Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan'ın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaki sunumu sonrası konuştu. Merkez Bankası başkanlarının son 6 yılda 6 kez değiştiğini anımsatan Türeli, hükümetin kripto para kanun teklifi ile ilgili de eleştirilerde bulundu.
"YILDA BİR MERKEZ BANKASI BAŞKANI DEĞİŞMİŞ"
Türeli şöyle konuştu:
"Merkez Bankası bankaların bankası, çok önemli bir kurumumuz Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası. Burada iki konu, bağımsızlık -ki araç bağımsızlığıdır- ve yönetim yapısı. İkisinin bu kurumsal yapı çerçevesinde önemli olduğunu düşünüyorum. Bakın, değerli milletvekilleri, Cumhurbaşkanlığının 3 No.lu Kararnamesi'ne göre Merkez Bankası başkanları dört yıllığına atanıyor, daha önce de beş yıldı. Dünyanın bütün ülkelerinde dört yıl ya da beş yıl, neyse oradaki mevzuatta o süre, tamamlanır hatta ikinci dönem, üçüncü dönem gibi bir istikrar içinde merkez bankası başkanları görevlerine devam ederler. Bizde ise Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçildiği 2018 yılından itibaren baktım, altı yıl geçti, siz şu anda 6'ncı Merkez Bankası Başkanısınız yani yılda ortalama bir Merkez Bankası başkanı değişmiş. Böyle bir şey olabilir mi? Son derece gayriciddi bir yaklaşım. Bu kadar önemli olan bir kurumumuzun bu şekilde devamlı Merkez Bankası başkanı değiştirerek yönetilmesini hiçbir şekilde anlamıyoruz. Bakın, sizden önceki sonuçta sekiz ay önce Sayın Gaye Erkan vardı, şimdi siz varsınız. Bir sonraki Merkez Bankası sunuşunda acaba kim olacak? Çünkü altı yılda 6 Merkez Bankası başkanı değiştirirseniz o zaman bu sonuç olur. Yani biraz politikalara olan itibar... Tabii ki uyguladığınız politika aldığınız tedbirlerle olacak ama sonuç itibarıyla, biraz önce de söylediğim gibi, o itibarın sağlanması da aslında o kurumun kendi içindeki kadrolarının sürekliliği, onların iş yapma biçimleri, görev yapmalarının, kendi kanununda, mevzuatta tanımlanan görevlerini o mevzuat hükümlerine uygun biçimde yapabilmelerini gerektiriyor yani bu anlamda yönetim yapısı açısından sıkıntılar var."
"MERKEZ BANKASI ZARARI NASIL KARŞILANACAK?"
Hükümetin enflasyonla mücadele hamleleriyle ilgili eleştirilerde bulunan Türeli şöyle devam etti:
"Bağımsızlık konusu, araç bağımsızlığı... Tabii ki biliyorsunuz, enflasyon hedeflemesi uyguluyoruz, onun için de enflasyon hedefi Hükûmetle birlikte belirleniyor ama o enflasyon hedefine ulaşmak için gerekli araçları Merkez Bankası bağımsız bir biçimde kullanabilir. Merkez Bankasına kanunla verilen göre fiyat istikrarını sağlamak yani Türk lirasının değerini korumak fakat biz şunu çok açık ve net olarak biliyoruz: Bugün Türkiye'nin içinde yaşadığı bu krizin, akut krizin temel nedeni, elbette ekonomide yapısal sorunlar vardı ama temel nedeni, 2021 yılının Eylül ayında Merkez Bankasının enflasyonun yükselme eğiliminde olduğu sadece Türkiye'de değil dünyada da bir konjonktürde, Cumhurbaşkanının "faiz sebep, enflasyon sonuç" tezini uygulaması, kendisine kanunla verilmiş görevleri yapmayarak faiz indirimine başlamasıdır ve bunun sonucunda Türkiye... Bakın, 2021'den bu yana yaklaşık iki buçuk yıl geçti, şimdi bir iki buçuk yıl daha yeniden enflasyonu, o seviyelere, 2021 Eylül ayındaki seviyelere, onun altına indirmeye çalışıyoruz. Türkiye beş yıl kaybetmiştir, bu uygulanan yanlış politika yüzünden ve sonrasında ortaya bir kur korumalı mevduat sistemi çıkmıştır. Biliyorsunuz, 2021 yılının Eylül ayında Merkez Bankası politika faizi yüzde 19'du, enflasyon da yüzde 19'du, dolar kuru 8 lira 30 kuruştu; birdenbire yüzde 19'dan dört ayda yüzde 14'e inen faiz ve bunun sonucunda 8 lira 30 kuruş olan dolar kurunun dört ayda 18 lira 30 kuruşa çıkması ve enflasyonun yükselmeye başlaması önce 35'lere sonra 85'lere kadar çıkan bir süreç oldu; bunun nedeni uygulanan yanlış politikadır. İsteyerek ya da istemeyerek, hangi amaçla olursa olsun bunun Türkiye'ye getirdiği maliyet çok yüksektir ve bütün Türkiye, bu ülkede yaşayan insanlar, milyonlarca vatandaşımız bu bedeli ödedi ve ödemeye devam ediyor. Aralık ayında kur korumalı mevduat sistemi geldi, ondan sonra bu sistem devam ediyor, rakamlar hâlâ çok yüksek seviyelerde. En son 24 Mayıs itibarıyla BDDK rakamı 67,9 milyar dolar, çok yüksek rakamlar ve bunun sonucunda 2023 yılında Merkez Bankası 818 milyar lira zarar etti. Dünyada merkez bankaları kâr amacı güden kuruluşlar değil, önemli olan merkez bankasının amacına ulaşması, bir hedefe, nihai bir amaca ve hedefine. Bununla birlikte 2023 yılında istisnasız tüm ticari bankalar yüksek kâr açıklarken ticari bankalara bankacılık hizmeti sunan ve likiditenin ülkedeki ana kaynağı olan Merkez Bankasının zarar etmesi ancak ana faaliyet alanı dışındaki faaliyetlerde bulunabilir. İşte, o da kur korumalı mevduat sistemidir. Önceki dönemlerde, ondan önceki beş yıla baktığımız zaman Merkez Bankası her yıl kâr etmiştir, ondan önceki beş yılda 246 milyar lira kâr vardı. Şimdi, bu zarar nasıl karşılanacak, ne olacak? Sermaye artırımı olmayacağı anlaşılıyor yani Hazineden buna ilişkin bir sermaye artırımı olmayacağı, anladığımız kadarıyla, önümüzdeki yıllarda kâr edilecekse o kârlardan düşülecek, mahsup işlemi yapılacak."
"EKONOMİNİN KALBİNE BIRAKILMIŞ BOMBA"
CHP'li Türeli eleştirilerini şöyle sürdürdü:
"Kur korumalı mevduat sistemi, biraz önce de söylediğim gibi, son derece yanlış bir sistemdir, âdeta ekonominin kalbine bırakılmış saatli bir bombadır. Ülkemizdeki mevduat sahipliğinin dağılımı dikkate alındığında da bu bir servet transferidir çünkü biliyoruz ki Türkiye'deki mevduat sahipliğinde mevduatlar az sayıda insanın, özellikle yüksek mevduatlar, az sayıdaki kişinin elinde toplanmıştır. Şimdi, tabii, bu ekonomi politikaları uygulandı, seçim dönemine kadar uygulandı, 2023 Mayısa kadar. Sonrasında da o dönemde göreve gelen Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan geldiler ve "rasyonel politikalara dönüş" söylemi ortaya çıktı yani "İrrasyonel politikalardan döneceğiz artık rasyonel politikalar uygulayacağız." Ondan sonra da, işte 8,5'a inen faiz, şu anda, aşamalı olarak son bir yılda 50'ye çıktı ama yüzde 8,5'a indiren de Merkez Bankasıdır, yüzde 50'ye çıkaran da Merkez Bankasıdır. Neden 8,5'a indirdiniz, neden şimdi yüzde 50'ye çıkardınız? Merkez Bankası olarak fiyat istikrarını sağlama görevi size yasayla verilmiş bir görev.
"DIŞ BORÇ STOĞA KARTOPU GİBİ BÜYÜDÜ"
Şimdi, en son şunu görüyoruz ki, yeniden, Türkiye'nin yıllarca uyguladığı, özellikle AKP iktidarlarının ilk dönemlerinde, önceki dönemlerinde ve sonra ciddi sıkıntılar yaratan sıcak paraya dönüş politikası bugün gündemde ve şunu görüyoruz: Döviz kıtlığı ve döviz bolluğu sorunsalıyla karşı karşıyaydık. Döviz kıtlığı vardı, şimdi de döviz bolluğu var. Yani şunu söylemek lazım: Bir ülkede sermayenin çıkışları gibi sermayenin girişleri de kontrolsüz biçimde... Çıkış ve giriş de aynı şekilde ciddi bir problemdir, problematik bir alandır. Yani döviz kıtlığı yerini döviz bolluğuna bıraktı fakat döviz bolluğunun, dövizin bollaşmasının temel nedeni faiz artışıdır, bunu açık ve net olarak söyleyelim. Yüksek faiz, dışarıdan sermaye akımlarını, sermaye girişlerini teşvik edecek ve bu, dövizin bollaşmasını, dövizin kontrol altında tutulmasını sağlayacak ve dediğim gibi bu, sıcak paraya dayalı bir modeldir. Türkiye bunu uygulamıştır geçmiş yıllarda fakat bu, Türkiye'de ciddi sıkıntılar yaraltmış, özellikle üretim yapısını ciddi anlamda tahrip etmiştir ve aşındırmıştır. Çok yüksek cari işlemler açıklarıyla da karşılaştığımız, dış borç stokunun kartopu gibi büyüdüğü dönemleri unutmayalım."
"SABİT GELİRLİ ZORLUKLARA KATLANMAYA DEVAM EDECEK"
Türeli ekonomik sorunlara dikkat çekerek şunları söyledi:
"Şimdi, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek geçtiğimiz günlerde bir açıklamasında diyor ki: "Piyasadan döviz almasak lira 30'un altına, 20'li rakamlara düşerdi. Merkez Bankamız bu kadar döviz biriktirmeseydi, gelen dövizi satın almasaydı lira nominal olarak değer kazanacaktı. Biz, rezerv biriktirdik çünkü rezerv pozisyonumuzu güçlendirmemiz lazımdı." Yani anlaşılıyor ki bir biçimde Merkez Bankası döviz alıyor. Burada şunu sormak isterim: Merkez Bankası olarak dövizi hangi aralıkta tutmayı düşünüyorsunuz? Buna ilişkin bir örtülü kur garantisi, kur hedefi var mı? Çünkü sonuç itibarıyla yabancı sermaye girişi, sermaye girişi olduğu zaman onlar isterler ki yüksek faiz alsın ama aynı zamanda da dövizde bir yükselme olmasın ki sonuçta o paralarını alsınlar, kârlarını kendi ülkelerine aktarsınlar; sıcak paranın geliş nedeni budur. Bu, doğrudan yabancı yatırım gibi bir şey değil, gelip ülkede yeniden fabrika kurmak ya da bir tesis satın almak gibi bir şey değil; sonuçta hangi ülke fazla para, daha yüksek reel faiz verirse oraya giderler, sermayenin hareket biçimi budur.
Hangi aralıkta tutmayı düşünüyorsunuz ve ne zamana kadar bu rezervlerdeki artış devam edecek; bu soruyu özellikle soruyorum çünkü rezervler arttı, tamam; şu anda hatta swap hariç de pozitife geçtiğini söylüyorsunuz; ne zamana kadar, nereye kadar gidecek, nasıl onu kontrol edeceğiz? Son iki ayda 65 milyar dolar kaynak girişi oldu; nasıl oldu, nereden kaynaklandı? Gene, birkaç soru daha geliyor bu konuyla ilgili. Bankaların döviz kredi vermesini sınırlamanızın nedeni içeride "carry trade" yapanlar mı? Çünkü sonuç itibarıyla dövizle borçlanıp TL cinsinden para kazanan bir yapı var yurt dışında, yurt içinde de böyle bir uygulama mı var? İhracatçılara getirilen döviz gelirlerinin yüzde 40'ını Merkez Bankasına satma zorunluluğunu değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Bu soruları da ifade etmiş olayım. Yani şunu söylüyoruz: Tabii ki Merkez Bankası rezervlerinin artması önemlidir, o ülkenin ekonomisinin de iyi işlediğini, borç ödeme kapasitesinin olduğunu, arttığını gösterir ama sadece Merkez Bankası rezervlerinin artmasıyla ülkenin problemlerini çözemezsiniz. Bütün bu uygulamalar ortaya çıkardı ki Türkiye'nin ciddi bir bölüşüm sorunu var. Gelir dağılımı bozuldu, bozulmaya devam ediyor, yoksulluk artıyor; hem yaygınlaşıyor hem derinleşiyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek gene aynı açıklamasında diyor ki: "Gelecek sene enflasyonu yüzde 14'e, bir sonraki sene de tek haneye düşürmek için maliye, para ve gelirler politikasında geri adım atmayacağız. Enflasyonu düşürünceye kadar bize durmak yok. Dikkat buyurun bundan sonrasına: "Enflasyonu düşürürsek gelir dağılımını iyileştiririz, işçimizi ve emeklimizi korumuş oluruz. Enflasyonu düşürürsek fonlama maliyeti düşer; sanayicimizi, üreticimizi koruruz." diyor. Yani önce enflasyon düşecek, sonra bölüşüm ilişkileri düzelecek ve sanayicimizi, üreticimizi teşvik edeceğiz. Yani bu deflasyon sürecinde emeğin kayıplarının arttığını, rantiyenin ise gelirlerinin yükseldiğini biliyoruz. Şimdi, bu iktidar... Açıkçası bu ifade şudur: "Memura, işçiye, emekliye iki buçuk yıl daha dişini sık, enflasyonu indireyim, enflasyon düştükten sonra merak etme, senin de gelir dağılımının düzelecek, şartların iyileşecek." demektir, sonra düze çıkacağız. Böyle bir şey olabilir mi? Tabii ki enflasyonun düşürülmesi bir ekonomik sistemin, bir hükûmetin, bir iktidarın elbette hedefidir ama en az onun kadar önemli olan, aynı zamanda gelir dağılımını düzeltmektir, yoksulluğu ortadan kaldırmaktır. Burada enflasyonu önce düşürelim... Buradan şu anlaşılıyor: Bu dezenflasyon süreci boyunca maliye politikası ve gelirler politikası -aynı şekilde para politikasını da açıkladınız- son derece sıkı bir biçimde uygulanacak. Ona dayalı olarak zaten bugün yaşanan bu krizin maliyetini direkt olarak üstlenen, Türkiye'de yaşayan milyonlarca sabit gelirli kesim buna katlanmaya devam edecek; bunu düşünmek bile önümüzdeki iki buçuk yılın ne kadar zor geçeceğini gösteriyor bize. Böyle bir yaklaşımı hiçbir şekilde kabul etmiyoruz; bu son derece yanlıştır, doğru değildir."
"TÜRK DİJİTAL PARASI KULLANILACAK MI?"
Hükümetin kripto para kanun teklifi ile ilgili de değerlendirme yapan Rahmi Aşkın Türeli konuşmasını şöyle tamamladı:
"Enflasyon hedefi 2024 yılı sonunda yüzde 38'e inecek mi? Bunun için baz etkisi yetmez çünkü yılın geri kalan yedi ayına baktığımız zaman yaklaşık ortalama yüzde 1,7'lik bir enflasyon artışı gerekiyor ki bugünkü bulunduğumuz enflasyon koşullarında bu çok gerçekçi gözükmüyor. Son beklentilerin daha henüz kırılmadığı, fiyat belirleme alışkanlıklarının olumsuz cereyan ettiği bir ortamda bu hedefler çok anlamlı gözükmüyor; 2015'te yüzde 14'e, 2026'da yüzde 9'a indirmek de kolay elde edilecek konular değil. Geçen hafta Plan ve Bütçe Komisyonunda kripto para kanun teklifini görüştük. Burada dikkatimi çeken birkaç husus var, önümüzdeki hafta da Genel Kurulda görüşeceğiz. Bu kripto para piyasası işi tamamen sermaye piyasasının kontrolüne bırakılmış, biz Merkez Bankamızın daha aktif olmasını beklerdik. Belki SPK, Merkez Bankası, BDDK ortak kurul, bir kısım yapılar oluşturabilirdi fakat böyle bir şey yok. Merkez Bankasının bu alanda neden aktif olmadığını ve tüm yetkilerin sermaye piyasasına bırakılmasına anlayamadım.
Kripto paranın mevcut para birimlerine alternatif bir ödeme aracına dönüşme ihtimaline karşı nasıl bir yaklaşımınız var? Bankanızın 16 Nisan 2021 tarihli yönetmeliğinde kripto varlıkların ödemelerde doğrudan ve dolaylı şekilde kullanılamayacağı hükme bağlanmış, ifade ediliyor. Bu konuda bir politika değişikliğiniz olacak mı? Çünkü yeni bir yasa çıkıyor, alanı düzenleyen. Ve son olarak şunu da söylemek isterim: Merkez Bankasının dijital Türk parası çıkarma hazırlıkları vardı. Bunlar kripto para değil, farklı bir şey, dijital para. Bu konuda hazırlıklar ne aşamadadır? Yakın gelecekte dijital Türk parasını kullanabilecek miyiz? Tabii, en son 128 milyar dolarlık rezervin eritilmesi konusunu söylemeden geçmek olmaz. Bu konu da üzerinde hâlâ durduğumuz ve sonrasında da durmaya devam edeceğimiz bir konu olacak. Bu rezervin -en ince ayrıntısına kadar- kimlere satıldığı, nasıl satıldığı, hangi kurdan satıldığı gibi konuların hepsinin ayrıntılı biçimde aydınlanması gerektiğini düşünüyoruz."