Enerji sektöründeki yatırımların yıllar içinde düştüğüne dikkat çeken Türeli, sadece kamunun değil, özel sektörün de sektördeki yatırım oranlarının düştüğünü vurguladı. Türeli: “Enerji çok önemli ve stratejik bir sektör ama ekonomi içindeki yerine baktığımızda, özellikle kamunun hızlı bir biçimde enerji alanından çıktığını görüyoruz. Enerji ve ona dayalı olarak kamunun gittikçe payının azaldığı bir yapı var. Birkaç rakamla örnekleyeyim: Kamu enerji yatırımlarının toplam kamu yatırımlar içindeki payı 2002 yılında yüzde 20,8'miş, 2023 yılında yüzde 4,8 olmuş. Millî gelir içindeki payı 2002'de yüzde 1'miş, 2023'te binde 1,8 olmuş. Peki, kamu çekildi bu alandan, özel sektör bu alanı doldurdu mu diye bakıyoruz: 2002'de özel enerji yatırımlarının özel yatırımlardaki payı yüzde 3,5'muş, şimdi yüzde 1,7 olmuş ve toplam enerji yatırımlarının, toplam yatırım içindeki payı da 2002'de yüzde 7,7 olan seviyesinden yüzde 1,8'e gerilemiş. Enerjinin hem sektör olarak yatırımlar içindeki payının hem millî gelir içindeki payının azalması son derece ilginç. Kamunun bu sektörde belirleyici ve sürükleyici olması gerekirken ne yazık ki öyle değil. Hızlı bir biçimde enerjide yapılan özelleştirmelerle önce Tüpraş, Petkim özelleştirildi. TPAO ve BOTAŞ özelleştirme kapsamındaydı, şimdi Türkiye Varlık Fonu'nda. Bütün bunların hepsini birlikte düşündüğümüzde kamunun bu alandan neden bu kadar hızlı bir biçimde çıktığını ve hem kamunun hem de toplam enerji yatırımlarının neden düştüğünü anlayabilmiş değiliz.” değerlendirmelerinde bulundu.
Neden talep projeksiyonları bu kadar şaşıyor?
Talep projeksiyonunun doğru belirlenmesinin sektör için önemini vurgulayan Türeli; “Diğer taraftan, enerji talep projeksiyonlarına bakıyorum: 10'uncu Kalkınma Planının başlangıcında ne öngörülmüştü ne oldu? 11'inci planda ne öngörüldü ne oldu? 12'nci plan 2028'de bitecek; hepsinde birinci enerji talebi elektrik enerjisi talebi, kişi başına elektrik enerjisi tüketimi, yerli kaynaklarla üretilen elektrik enerjisi. Talep projeksiyonları hepsinde şaşmış. Normal şartlar altında talep projeksiyonunu doğru belirleyemezseniz ona dayalı üretim yapısını, yaptığınız sözleşmeleri, sektörün düzenlenmesini de doğru biçimde yapabilme şansınız yok. İhtiyaçtan daha fazla üretim lisansı verirsiniz bugün olduğu gibi, kamuoyundaki tabirle, çantacılar türer, lisans alışverişleri yapılmaya başlanır ve bugün içinde olduğumuz yerde yapılan bu yanlış projeksiyonun sonucu, arz-talep dengesinin bozulması olur. Neden talep projeksiyonları bu kadar şaşıyor; açıkçası anlamış değilim.” dedi.
Ekonomide uygulanan neoliberal politikalar enerji alanında aynen devam ettirildi ve kamu mülkiyetinde olması gereken enerji alanı gittikçe artan bir biçimde piyasaya terk edildi ve sonuçta ciddi sorunlar ortaya çıkıyor. Ekonomide uygulanan politikaların enerji alanında da sürdürüldüğünü aktaran Türeli, kamu mülkiyetinde olması gereken enerjinin piyasaya terk edildiğini ve ciddi sorunlar ortaya çıktığını söyledi. Türeli; “Kamu-özel iş birliği modeli bu alanda ciddi biçimde devreye girdi. Toplam 272 adet yatırım var, bunun 102 adedi enerji alanında yapılmış. Biliyorsunuz, kamu-özel iş birliğinin 4 alt modeli var: Yap-işlet, yap-işlet-devret, yap-kirala-devret ve işletme hakkının devri. Enerji daha çok yap-işletle ve ağırlıklı olarak da işletme hakkının devrinde yoğunlaşıyor. Fakat burada hem üretim açısından hem de dağıtım açısından baktığımızda özellikle işletme hakkının devrinin ciddi biçimde arttığını görüyoruz. Türkiye'de bugüne kadar yaklaşık 71,5 milyar dolarlık bir özelleştirme yapılmış, bunun 12 milyar 750 milyon doları enerji özelleştirmeleri. Çünkü ekonomide uygulanan bu neoliberal politikalar enerji alanında aynen devam ettirildi ve kamu mülkiyetinde olması gereken enerji alanı gittikçe artan bir biçimde piyasa dinamiklerine terk edildi ve sonuçta ciddi sorunlar ortaya çıkıyor.” değerlendirmesini yaptı.
"Özellikle elektrik dağıtım şirketleri maliyetlerini düşürmek, kârlarını artırmak için yapmaları gereken yatırımları yapmıyorlar. Bunda TEDAŞ denetimin eksik olduğunu düşünüyorum."
Elektrik dağıtım şirketlerinin yapması gereken yatırımları yapmadığını aktaran Türeli; “Biliyorsunuz, yaz döneminde Diyarbakır ve Mardin'de elektrik hatlarında çıkan yangın sonucu 15 vatandaşımız hayatını kaybetti. Sonrasında, İzmir'de hatların yönetmeliğe aykırı döşenmesi nedeniyle 2 kişi elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Özellikle elektrik dağıtım şirketleri maliyetlerini düşürmek, kârlarını artırmak için yapmaları gereken yatırımları yapmıyorlar. Bunda TEDAŞ denetimin eksik olduğunu düşünüyorum. Mutlaka bir TEDAŞ denetimi var, bunların sözleşmelere uyup uymadıkları, buna göre gerekli yenileme yatırımlarını yapıp yapmadıkları, bunların hepsinin çok ciddi bir biçimde mercek altına alınması ve izlenmesi gerekiyor ama alana baktığımızda ne yazık ki sorun devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
"Hane halklarının, çiftçilerimizin, esnafımızın, KOBİ'lerimizin enerji maliyetindeki yüksek artış nedeniyle çok ciddi anlamda sıkıntıya uğradıklarını görüyoruz."
Enerji maliyetindeki yüksek artışı hatırlatan ve bu artışın herkesi etkilediğini aktaran Türeli; ““Güvenilir ve uygun fiyatlı enerji kaynaklarına erişimi olmamak” olarak tarif edilen enerji yoksulluğu önemli bir konu. Türkiye'de enerji fiyatları açısından vatandaşın günlük hayatta kullandığı enerji kaynaklarından mesela, mazota baktım, tam 2023 seçimi öncesi 18 lira 58 kuruşmuş, şimdi 43 lira 44 kuruş; artış yüzde 133! Ki bir de o dönemde brent petrolün varilinin 74 dolardan şimdi 71,5'a düştüğünü görüyoruz yani artış yok, tam tersi azalış var ama dolar kuru artmış. Uygulanan bu yanlış politikaların hep ortaya çıkardığı sonuç zaten dolar kurudur. Bugün Türkiye'de enflasyon ve dolar kurundaki artış bir neden değil, sonuçtur. Yanlış ekonomi politikaları, Türkiye'de bugün ekonomik anlamda bütün makro dengelerin hızlı bir biçimde bozulduğu bir yapı vardır; enflasyonun üzerinde artışlardır bunlar. Hane halklarının, çiftçilerimizin, esnafımızın, KOBİ'lerimizin enerji maliyetindeki yüksek artış nedeniyle çok ciddi anlamda sıkıntıya uğradıklarını görüyoruz.” detaylarını aktardı.
"Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim aile sigortası dediğimiz asgari sosyal yardım sistemiyle enerji sübvansiyonlarının bütünleştirilerek uygulanması gerekiyor."
Cumhuriyet Halk Partisi’nin asgari sosyal yardım sisteminden bahseden Türeli; “Enerji sübvansiyonlarının bugün ülkede uygulanan sosyal yardım sistemiyle bütünleştirilmesi gerekiyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim aile sigortası dediğimiz sistem de böyle bir sistemdi aslında, bir asgari sosyal yardım sistemiydi. Enerji alanında bu sosyal yardım ve enerji sübvansiyonlarının birleştirilerek hem tüketim hem de üretim sürecinde hane halkına sağlanması gerekiyor. Buna ilişkin gerekli tabii ki imkânlar yaratılabilir.” dedi.
Çin’le yapılmış nadir elementler konusundaki işbirliği anlaşmasının kapsamı nedir? Koşulları nelerdir? Türkiye burada nasıl bir rol alıyor?
Çin ile yapılan nadir elementler iş birliği anlaşmasının detaylarını soran Türeli; “Bu kritik ve stratejik madenler dediğimiz nadir elementler konusu, bugün çok önemli bir konu ve zaten dünyada da ülkeler arasındaki uzay yarışının da en önemli nedenlerinden biri. İlerleyen zamanlarda öncelik açısından oralardaki madenlere kimin sahip olacağı konusu çok önemli bir konu. Özellikle ileri teknoloji alanında bu nadir toprak elementlerinin kullanılması önemli. Sizin de sunuşunuzdaki Eskişehir'de keşfedilen bu nadir toprak elementleri rezerv sahasındaki üretimin gelişmesi önemli. Ama burada şunu anlamış değilim: Burada biz hangi konumdayız? Çin'le bir anlaşma yapılmış, bir iş birliği anlaşmasını da yakın zamanda imzalamışsınız. Bu iş birliğinin kapsamı nedir? Koşulları nelerdir? Türkiye burada nasıl bir rol alıyor? Bir tedarikçi noktasında mıdır? Birlikte bir üretim mi yapılacak? Çünkü bunlar çok stratejik olan ürünler ve geleceğin dünyasını da şekillendirecek olan önemde. Türkiye'nin bu alanda sadece tedarikçi olması kabul edilemez.” diyerek nadir elementlerin stratejik önemini aktardı.
"Türkiye'nin, bugün, dünya içindeki rekabette ileri gidebilmesi, kaynaklarını çok iyi biçimde kullanmasıyla mümkündür."
Türeli, konuşmasının devamında; “Bor, kobalt, diğer temel, önemli kritik ve stratejik madenlerin hepsinin Türkiye içinde üretilmesi, işletilmesi ve bunun direkt olarak sanayide kullanılabileceği bir altyapının oluşturulması, buna uygun bir AR-GE yapısının ortaya konulması, personelin buna uygun bir biçimde bir araya getirilmesi, teknoloji açısından çok önemli bir katkı sağlayacaktır. Türkiye'nin bunu yapmaya ihtiyacı var. Türkiye'nin, bugün, dünya içindeki rekabette ileri gidebilmesi, kaynaklarını çok iyi biçimde kullanmasıyla mümkündür. Bu kaynaklar içinde elbette bu stratejik madenler de vardır, enerji kaynakları da vardır ama burada stratejik bir vizyona ihtiyaç var. Bu stratejik vizyonu koyacak olan kamudur. Kamunun hem üretim süreçlerinde hem de tüm bu konularla ilgili, kurumları bir araya getirme, gerekli koordinasyonu sağlama ve ona uygun insan yapısının oluşturulması, üniversite-sanayi iş birliği konusunda yapacaklarının olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı ve sözlerini noktaladı.