Tüm dünyanın birlikte yaşama, empati ve toplumsal sorumluluk sınavından geçtiğini ifade eden bildiride “Savunmasızlığımızla yüzleşip birlik olalım, birbirimize karşı sorumlu olduğumuzu hatırlamaya çalışalım. Bencilliğimizin karanlık köşelerini de kabul edip buraları empatinin aydınlatmasına izin verelim. En zoru da, birbirimize gerçekten güven duymaya çalışalım ve o ışığın zamanında kapanacağına ve silahın asla patlamak zorunda kalmayacağına inanalım” denildi.
Her yıl Mart ayında düzenlediği tiyatro festivali ile sanatı sokağa taşıyan
Bornova Belediyesi Şehir Tiyatrosu sanatçılarının kaleme aldığı bildiride şu ifadelere yer verildi:
“Tüm Dünya önemli bir sınavla karşı karşıya. Bu sınav, herhangi bir virüsle nasıl mücadele edileceği sınavı değil sadece. Birlikte yaşamanın, empatinin, birbirimize karşı duyduğumuz sorumluluğun, güvenin yani toplumsal bir varlık olarak insanın birbiriyle ve kendiyle sınanması.
Bilimsel yaklaşımlar, hurafeler, akılcı ve sağduyulu davranmak, kaygı duymak, bilgiye ulaşma yollarımız, inanç sistemlerimiz, özgürlük ve eşitlikten ne anladığımız, ve daha pek çok şey beynimizin içinde yankılanıyor bir süredir. Sağlıklı olanın ne olduğunu ararken aynı zamanda doğru ve adil olanın da ne olduğunu sorguluyoruz bir yandan. Yurtdışında yaşayan yabancı tiyatro insanları, hocalarımız ile yaptığımız tüm sohbetlerden de bu anlaşılıyor. Bir yanda dayanışmanın gücü dururken bir yanda da bireysel varoluşumuza dair kaygılar çatışıyor.
İşte tiyatronun var oluşundan beri, pek çok ülkede, pek çok tiyatro insanının çeşitli dönemler boyunca anlatmak istediği çatışma tam da bu. İzleyici ve oynayan arasında herhangi bir yerde, herhangi bir zaman diliminde, ama “o an” yaşanan şeyle, insanın sahip olduğu doğasını ona göstermek, fark etmesini sağlamak, bunu sağaltması için ona yardım etmek için uğraşıyor tiyatro.
Bunu yaparken, dayanışmayı, birlikte hareket edebilmeyi, güveni, empatiyi ve birbirine karşı sorumluluk duygusunu kullanıyor. Örneğin siz koltuklarınızda oyunu izlerken, oyuncu kapının arkasındaki birini çağırır ve hiç düşünmez acaba oyuncu arkadaşı oradan içeri girmezse ne olur diye. Ya da ışık zamanında kapanmazsa ve oyuncu elinde doğrulttuğu silahı patlatmak zorunda kalırsa... Tiyatronun temelidir birbirine güven, ekip olmak, dayanışmayı sürdürmek, her şeye rağmen ortak bir amaç için çalışmak ve bununla var olmak. Tiyatroya ucundan kıyısından bulaşan insanların, ondan asla vazgeçememesi ve bunun tiyatro tozuyla açıklanmasının nedeni de bu. İnsanın kendini, tüm benliğiyle ve çırılçıplak bir şekilde orada bulması ve bir hastalığın vücudu ele geçirmesi gibi insanın içinde onu vahşileştiren tüm yanlarını ele geçirip temizlemeye çalışması.
Şimdi, içimizde biriktirdiğimiz tüm kaygıları yavaşça kenara koyalım ve bu sınavdan nasıl çıkmak istediğimize odaklanalım. Savunmasızlığımızla yüzleşip birlik olalım, birbirimize karşı sorumlu olduğumuzu hatırlamaya çalışalım. Bencilliğimizin karanlık köşelerini de kabul edip buraları empatinin aydınlatmasına izin verelim. En zoru da, birbirimize gerçekten güven duymaya çalışalım ve o ışığın zamanında kapanacağına ve silahın asla patlamak zorunda kalmayacağına inanalım.
Tüm bu sınav bitip, daha güçlü, daha aydınlık, daha “biz” olduğumuz günlere uyandığımızda, bizler yine size insanlığın derinliklerinde yatan karanlıkları göstermeye devam edeceğiz. Hep beraber dönüşüp, yine hep beraber paylaşmak üzere”