İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Ramazan Bayramı öncesi, ANKA Haber Ajansı'nın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
"SAKİN SULARDAN İYİ KAPTAN ÇIKMAZ"
3 yıllık görev süresince, İzmir'in tarihinin en büyük orman yangını, deprem, tsunami ve sel gibi felaketlerin yanı sıra pandeminin ağır koşullarını yaşadığına vurgu yapan Başkan Soyer, şunları söyledi:
"Hakkikaten zor bir 3 yıl. Ama hep söylediğim ve içtenlikle de inandığım şey; sakin sulardan iyi kaptan çıkmaz. Bu bize çok şey öğretti. Çok büyük bir deneyim kazandırdı. Bunlarla başa çıkmayı öğrendik. Bundan sonra daha ne olursa olsun. Biz bunlardan alnımızın akıyla çıkmayı başardık. Kişisel olarak kendimi söylemiyorum. Ama büyükşehir belediyesi kurumsal gücüyle, kurumsal kapasitesiyle bunlarla başa çıkmayı becerdi. Tabii ki eksiklerimiz, yanlışlarımız var. Ama bunlardan da ders çıkarmayı öğrendik. Özetle 3 yıl zor geçti ama geleceğe dair çok iyi hazırlıklar yaptığımız, çok şey öğrendiğimiz ve öğrendiğimiz şeyleri teker teker hayata geçireceğimiz bir 3 yıl oldu."
(Başkan Soyer, gazeteci Mustafa Akbaş'ın sorularını yanıtladı)
"DEMOKRASİ, TEKNOLOJİ İLE BULUŞAMADI"
Soyer, toplumlar için demokrasinin önemine işaret ederken, dünyada totoliter ve popülist iktidarların güç kazanmasıyla felaketlerin arttığını anlattı. Demokrasi geriye gittikçe refahın ve adil paylaşımın azaldığını, halk kitlelerinin yoksullaştığını belirten Tunç Soyer, şunları söyledi:
"Özetle demokrasi insanlığın mutluluğu için, bu gezegende daha huzurla, keyifle yaşaması için en güçlü enstürüman. Peki demokrasi neden böyle bir geri gidiş yaşadı. Çok basit. Demokrasi, teknoloji ile buluşmakta eksiklikler yaşadı. Yoksa demokrasinin erdemlerinde, değerlerinde bir zaafiyet yok. Ama teknoloji ile buluşmasında eksiklikler var. Çünkü eğer demokrasi teknolojinin enstrümanları ile buluşabilseydi, bu kadar büyük bir iyilik olduğu, bu kadar büyük bir mutluluk kaynağı olduğu gözden kaçmazdı. Ama demokrasi dijitalize olamadığı, teknolojinin aygıtlarını yeterince kullanamadığı için sanki demokrasinin erdemlerinde bir zaafiyet var gibi algılandı. Öyle olduğu için de demokrasi algısı 5 yılda bir seçime gidilip oy kullanılan bir rejime dönüştü."
ECEVİT'TEN ÖRNEK VERDİ
Bu bağlamda İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin demokrasiyi teknoloji ile buluşturmak için yoğun çaba sarf ettiğini, meclis toplantıları ve ihalelerin de olduğu 152 veri setini halkın kullanımına sunduklarını aktaran Soyer, şöyle devam etti:
"Bu şuna yarıyor; büyükşehir belediyesi kurumsal kapasitesi daha titiz, daha dikkatli olmak zorunda. O zaman halkın sesine kulak veren, halkı duyan ve onların taleplerini hayata geçirmeye çalışan bir belediyeye dönüyor. O zaman ne oluyor; halkın istediklerini yapan bir belediye haline geliyorsunuz. İşte demokrasi biraz da bu. Ama demokrasi sadece bundan ibaret değil. Rahmetli Bülent Ecevit'in çok önemli bir tespiti var. Diyor ki; Türkiye'de demokratik sol hem siyasal demokrasi hem sosyal demokrasi hem de ekonomik demokrasi ile geleceğini planlamaladır. Ve diliyorum ki diyor, Türkiye gelecekte bütün bunların birbirine bağlandığı çok daha demokratik bir toplum olacaktır. Şimdi bizim yapmaya çalıştığımız bu iddiaya, bu beklentiye, bu hayale çok yakın bir şey."
"HALKI EKONOMİK BİR GÜÇ HALİNE GETİRİYORUZ"
Başkan Soyer, yaptıkları tarımsal desteklemeleri de Bülent Ecevit'in "halk örgütlü bir güç haline gelerek ekonomik girişimci olmalıdır" sözünden yola çıkarak uyguladıklarını belirtirken şunları söyledi:
"O küçük süt üreticilerini, çobanları, zeytin üreticilerini bir araya getirererek kurduğumuz kooperatiflerle aslında halkı ekonomik bir güç haline getiriyoruz. Bunun demokrasiyle alakası ne? Bir, o refahı, tarım sektöründe ortaya çıkan artı değeri, adil bir şekilde paylaştırmış oluyoruz. Kooperatifçilik tam da halkın örgütlü bir güç haline gelerek ekonomik bir girişimciye dönüşmesi demektir. Tarımda yaptığımız şeyi hayatın her alanına yaymaya çalışıyoruz. Kırla kent arasında dengeyi sağlamış oluyoruz, doğduğu yerde doymasına imkan veriyoruz. Kırdan kente göçün önünü kesmiş oluyoruz. Orada çok ve çeşitli ürünler üretilmesine sebep oluyor bu. İnsanların o kadim kültürün mirasına sahip çıkmasını ve gelecek nesillere aktarmasını mümkün kılıyor. Daha sayabilirim ama bu sadece tarımla sınırlı değil..."
"ULAŞIMDA KOOPERATİF KURDUK, BELEDİYE BÜYÜK TASARRUF ETTİ"
Toplu taşımada da kooperatif modelini benimsediklerini anlatan Tunç Soyer, şöyle konuştu:
"Biz burada kooperatiflere gücümüzü, yetkimizi devrettiğimiz bir süreç başlattık. Bir güzergah var, orada ESHOT arabaları çalışıyor. Ve yolcu taşıyor. Şimdi biz kooperatife diyoruz ki; kardeşim bu güzergahı biz size bırakıyoruz. Dolayısıyla sizin elinizdeki müşteri portföyü iki- üç misli büyüyecek. Sen kendin yapacaksın bu taşımayı, biz çekiliyoruz bu hattan. Ama koşulumuz var. Bir, bizim istediğimiz standartta araçlarla bu taşımayı yapacaksın. İki, bizim fiyat tarifemizle yapacaksın. Üç, bizim istediğimiz duraklarda duracaksın. Dört, şoförün ESHOT şoförününün verdiği hizmet kalitesinde hizmet verecek. Üniformasıyla müşteriye olan davranışıyla, vs... Böyle olunca ne oluyor; biz bu hattı o arkadaşa, kooperatife bırakıyoruz ama kooperatif aslında bizim büyükşehir olarak verdiğimiz kamu hizmetini verir hale geliyor. Ama bunun sonuçları anlamlı. Bir, kooperatif daha ciddi para kazanmaya başlıyor. İki, ulaşamadığımız şehrin kılcallarına da ulaşma imkanı buluyoruz. Üç, büyükşehir belediyesi çok ciddi bir tasarruf yapmaya başlıyor. O güzergahtan, o hattan araçlarımızı çektiğimiz için otobüslerden, şoförlerden, personelden, tamir, bakım, mazot, hepsinden tasarruf etmiş oluyoruz. Bizim tek maliyetimiz o kooperatifin taşıdığı 65 üstü vatandaşların, engellilerin bilet parası. Bunları biz takviye ediyoruz. Özetle büyükşehirin elini çok rahatlatan, kooperatifleri çok büyüten ve vatandaşı çok memnun eden bir tablo. Ne oldu; kurduğumuz kooperatifle aslında halkı örgütlü bir güç halinde ekonomik grişimci yapmış oluyoruz."
"KENTSEL DÖNÜŞÜMDE TÜRKİYE'DE BİR İLK"
Başkan Soyer, kentsel dönüşüm konusunda da kooperatif modelini ortaya koyduklarını dile getirirken şunları söyledi:
"Yıllardır İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin benden önce başlayan bir uygulaması var. Çok temel 3 kriter üzerine otuyor. Bir, yerinde dönüşüm. İki, belediyenin güvencesi. Üç, belediye vatandaşla müteahhit arasında köprü görevi görecek. Bu üç ilke Türkiye'nin hiçbir yerinde olmayan, kentsel dönüşüm için sağlıklı ve en demokratik kriterler. Ama bu kriterleri hayata geçirmeye başladığınız zaman bir takım engellerle karşılaşıyorsunuz. Belediye güvencesi olduğu için vatandaş büyük bir memnuniyetle tapularını devrediyor. O süreçte projeyle beraber çalışıyoruz vatandaşla. Projede istedikleri değişiklikler, açık mutfaklar kaldırılsın, bir katta yedi değil dört daire olsun gibi bir çok detay... Bunların hepsini onların talepleri doğrultusunda arkadaşlarımız revize ediyorlar. Projeleri değiştiriyorlar. Vatandaş da bu güven duygusuyla tapusunu veriyor. Düşünebiliyor musunuz! Yüzde 100 uyumla devam ediyoruz. Düşünün, karı koca birbirine devretmiyor günümüzde ama büyükşehir belediyesine güven duygusuyla tapusunu devrediyor. O noktada biz ihaleye çıkıyoruz bunu yaptıracağız diye. Fakat müteahhit girmek istemiyor bu ihaleye. Neden? Belediyenin payını daha aşağıya çekmek istiyor. Kendi payını yükseltmek istiyor. Ve bunu da organize biçimde yapıyor. Defalarca çıktık ihaleye Ege Mahallesi'nde. Defalarca kimse girmedi. Çağırdık mütaahhitleri, bir konsorsiyum oluşturun, eğer gözünüz kesmiyorsa konsorsyum olarak girin dedik. Olmadı. sonuçta hep ihaleler sonuçsuz kaldı."
"HALK TEVECCÜH GÖSTERDİ, 7 BİN OLAN KONUT HEDEFİNİ 20 BİNE ÇEKTİK"
Daha sonra belediye şirketini bu ihalelere soktuklarını, müteahhitlerin birazcık kıpırdadığını ancak yine de istenilen seviyeye ulaşamadıklarını ve kooperatif modelini geliştirdiklerini vurgulayan Soyer, şöyle devam etti:
"Şimdi yeni bir adım attık. Biz halkın örgütlü bir güç haline gelerek ekonomik girişimci olmasını istediğimiz için kooperatifler kurun dedik. Biz o kooperatiflere bunu devredelim dedik. Ve nitekim en son 1018 konut için yaptığımız ihalede Örnekköy 3 ve 4'ncü etapta ihaleyi kooperatif aldı. Daha doğrusu İZBETON şirketimiz aldı. İZBETON da taşere ederek bunu kooperatife devretti. Güzel. Bu ne anlama geliyor? Rakamları gerçeğe yakın olmasa da basitleştirerek anlatmak istiyorum; 1000 konut yapılacak, 500'ü müteahhidin 500'ü hak sahibinin. 500 hak sahibinin evinin yapılması için müteahhide 500 konut vermişiz değil mi? Orada müteahhit bir para kazanacak. O taahhüt ettiği 500 konutu da yapacak ama kendisinin de bir karı var. Biz ne yaptık; bir müteahhit istemiyoruz, 500 müteahhit 500 vatandaşın evini yapar hale gelsin... Şimdi 15-20 kişinin kurduğu kooperatif, bu kendi ukdesindeki binaları yapabilmek için kendi 500 konutunu satışa çıkardı. Her biri bir konut satın aldı. Şimdi 500 üyeli bir kooperatif oldu karşımızda. Özetle, bir konut sahibi, bir gecekondu sahibinin evini yapıyor. Bu aynı zamanda bir dayanışma. Ortada bir rant yok. Bir müteahhide kazandırılan para yok. Tam tersine, İzmirli iş insanlarının kurduğu bir kooperatif vasıtasıyla biz 500 hak sahibini ev sahibi yapmış olacağız. Bu kooperatifçilik meselesi öylesine takdir gördü ve sahiplenildi ki evlerini tanıtmak için açtıkları tanıtım ofisini 2,5 ayda kapattılar. Çünkü 500'ünü de sattılar. Şimdi daireyi kooperatiften satın alan vatandaş, görüyor ki burada imece bir şey var, bu kadar insanın girdiği bir yerde ben niye olmayım diyor. Ben de gireyim bir tane alayım diyor. Böylece hem makul bir fiyata o evler sahiplenilmiş oluyor hem gecekondu sahibinin evi yapılmış oluyor. Ve bu çok hızlı işleyen bir sürece dönüştü. Şu an itibariyle biz 3 bin 900 civarında konutun kentsel dönüşümünü yapıyoruz. 2 bin 500'ünü de mayıs- haziran ayları içinde ihalelerini gerçekleştireceğiz. Ama hedefimiz 20 bine dayandı. Biz 7 bin yapacağız diye yola çıkmıştık görev süremiz içinde. Hayır, şimdi 20 bini hedefliyoruz. Çünkü gördük ki bu halkın teveccühüyle karşılaştı."
"YAPMAZLARSA TAPULARINI ALAMAZLAR"
Soyer, kooperatiflerin projeleri yarım bırakabileceği ve düşük kalitede konut üretimi yapabileceği eleştirileri ile ilgili ise şunları söyledi:
"Bunların hiçbiri gerçekçi değil. Çok net bir şey söyleyeyim; dedik ya en önemli kriterlerimizden biri belediyenin garantörlüğü. Bu ne demek; aldığımız o tapular var ya... Kardeşim sen bu binaları bitirmeden ben sana bu tapuları vermem. O nedenle yarım kalması diye bir şey söz konusu değil. Bitirmek zorunda, yatırdığı para karşılığında tapusunu alabilmesi için. Ben bitirmeden vermiyorum ki tapusunu. Yani teminat mektupları, şunlar bunlar hep hukuki süreçlerin malzemesi olabilir, hakkını iddia edebilir, şu olur, bu olur ve yarım kalır, doğru. Ama bizde çok birşey var; tapuyu vermiyorum. Kendininkini ve hak sahibininkini bitirmeden ben sana tapuyu vermiyorum. Onlar da bunu bilerek giriyorlar. Özetle yapılacak işin kalitesinden, tamamlanacak işin süresine kadar hepsi bizim garantörlüğümüz, güvencemiz altında. Bunu her iki taraf da biliyor. Hem müteahhit durumuna gelmiş kooperatif, hem de bu taraftaki hak sahibi.. Bu tür eleştirilerin hiçbir temeli yok. Hiçbir rasyonel gerekçesi yok. Ve biz bu yolculuğu sürdürmeye kararlıyız."
"DEPREMZEDE KONUTLARI DA KOOPERATİF MODELİ İLE YAPILACAK"
30 Ekim 2020 tarihinde meydana gelen, 117 yurttaşın hayatını kaybettiği depremin üzerinden 1,5 yıl geçmesine karşın halen evlerine kavuşamayan depremzedelerin sorunlarına da değinen Başkan Soyer, şöyle konuştu:
"Bu vesileyle ilk defa sizinle paylaşmış olacağız. Şimdi, iş insanlarının kurduğu kooperatin dışında başka bir şey yapmaya başlıyoruz. Bunu da çok yakın bir zamanda lansmanını da yaparak bütün İzmirle ve Türkiye ile paylaşacağız. O da özellikle depremde hasar görmüş binalar için başlatacağımız bir uygulama. Bir tanesi ile ilgili bütün süreç tamamlandı. Önümüzdeki günlerde başlayacak. Apartman sakinlerine kooperatif kurduruyoruz. Onlar kendi işlerinin, kendi yapacakları apartmanın müteahhidi oluyorlar. Yani biz işi o kooperatifle yapıyoruz, yine büyükşehir belediyesinin şirketi vasitasıyla... Kooperatif üyeleri olarak apartman sakinleri hak sahibi oluyorlar. Somut örnek verelim; 32 daireniz var.. Bizim meclisten geçirdiğimiz yüzde 20 emsal artışı nedeniyle, bu diyelim ki 40 daireye çıktı. Kimin olacak bu 8 daire. Şöyle bir yol izliyoruz; o 8 dairenin satışından elde edeceğimiz kazançla o 40 dairenin inşaatını yapacağız. Özetle belediye şirketi buradan bir kar elde etmeden bu inşaatı yapıyor olacak. Orada elde edilen rantı da o binanın, dairenin sahibi olan ve şimdi kooperatif üyesi haline gelmiş mal sahiplerine paylaştırmış olacağız. Bunu gücümüz yettiğince, tüm depremzedelere yaymak istiyoruz. Bu Türkiye'de örneği olmayan bir uygulama.. Biz halkı örgütlü bir güç haline getirerek ekonomik girişimci yapmaya çalışıyoruz. Bunun adına da ekonomik demokrasi diyoruz."
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN İMZALAMADIĞI KREDİ
Soyer, depremde hasar gören binaların dönüşümü için Dünya Bankası'ndan buldukları 340 milyon dolarlık düşük faizli kredinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından halen imzalanmadığının anımsatılması ve "bu yüzden mi kooperatif modelini geliştirdiniz" sorusu üzerine şunları söyledi:
"14 ay oldu... Rahmetli Demirel'in çok güzel bir lafı vardı, meşruiyet içinde çare tükenmez. Bizim zihin dünyamız demokrat olduğu için, demokrasiye aklen, kalben inandığımız için, demokrasi içinde çare aramaya devam ettik. Ve bulduğumuz çare de vatandaşlarımızın derdine derman olacak, onların içinde yaşadıkları bu büyük kriz ortamında nefes almalarını sağlayacak bir çare... Bu yaptığımız ulaşım, kentsel dönüşüm kooperatifi aslında bu kadar büyük ekonomik kriz yaşanırken, bu kadar yüksek enflasyon, bu kadar yüksek hayat pahalılığı yaşanırken neden bu kadar hızlı bir biçimde yol alıyor. Çünkü demokrasi insanlığın keşfettiği en büyük inovasyonlardan biri..."
"KREDİNİN BUHARLAŞMADIĞINI TAHMİN EDİYORUZ"
Yeni model başlamışken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın krediyi imzalanması durumunda ne olacağına ilişkin soruya Soyer, şu yanıtı verdi:
"Bir takım şeyler duyuyoruz ama tabii vakıf olmamız mümkün değil. Ama başka bir takım şehirlerle Dünya Bankası'nın sürdürdüğü müzakerelere dahil edildiğini duyduk İzmir'in... O kredinin buharlaşmadığını, orada durduğunu tahmin ediyoruz. Ama bundan İzmir ne zaman yararlanır, ne kadar yararlanır onu bilmiyorum. Dünya Bankası ile görüşmeye gidilmiş. İzmir için düşünülen bu bütçe diğer kentler için de talep edilen bütçenin içine aktarılmış. Oradan ne çıkacak bilmiyorum doğrusu. Ama biz kendi göbeğimizi kendimiz kesmeye devam edeceğiz. Bizim yürüttüğümüz model devam ediyor ama o (Dünya Bankası kredisi) muazzam bir şey olur. Dört gözle bekliyoruz."
"ÇEŞME PROJESİ'NE DAVA AÇTIK, BU YANLIŞ BİR PROJE"
Başkan Tunç Soyer, çevrecilerin "İzmir'in Kanal İstanbulu" olarak nitelediği ve "rant" eleştirileri getirdiği Çeşme Projesi ile ilgili de dikkat çeken açıklamalar yaptı. Projeyi yakından takip ettiklerini ve başından beri masada olduklarını aktaran Soyer, şunları söyledi:
"Defalarca Kültür ve Turizm Bakanı, İzmir'e geldi, bize sunumlar yaptı. Hiçbirinde elimizin tersiyle itmedik, hepsini dinledik. Tüm safha boyunca kaygılarımızı dile getirdik. Bugün itibariyle 3 temel kaygımıza karşılık olmadığı, bizi tatmin edecek cevaplar verilmediği için dava açtık, iptalini istedik. İptal edilmesi gerektiğine de tüm kalbimle inanıyorum. Bu yanlış bir proje."
GEREKÇELERİNİ AÇIKLADI, HALKI PROTESTO MİTİNGİNE DAVET ETTİ
Soyer, gerekçelerini ise şöyle açıkladı:
"Burası mutlak koruma alanı olarak ilan edilmiş bir alan. Bir senede nitelikli koruma alanı ilan edildi ve inşaat yapılabilecek hale getirildi. Peki bilimi nereye koyacağız? Mutlak koruma alanı ilan ederken var olan bilimsel dayanakları 1 sene içinde ne oldu da ortadan kaldırdınız? Hangi doku, hangi bitki örtüsü ortadan kalktı, ne oldu da orası inşaat yapılabilir hale geldi? Bu cevabını alamadığımız bir soru. Diğer iki gerekçe de şunlar. Ulaşım. Hepimizin bildiği gibi tek bir aks vardır Çeşme Yarımadası'na giden o da Çeşme Otoyolu'dur. Nüfus yoğunluğunu bu kadar artırmayı öngöreceksiniz, hangi yeni güzergah yapıyorsunuz' diye sordum. 'Yeni bir güzergah yok, uçakların slotunu biz veriyoruz. Hafta sonu otoyolun yoğun kullanıldığı saatlere slot vermeyeceğiz' dediler. Bu bizim için inandırıcı bir çözüm değil. Üçüncüsü Çeşme Yarımadası'nda 11 turizm alanı var. Bunlardan sadece 3 tanesi planlanmış durumda. Alaçatı, Şifne... Bu alanlar yüzde 8 ila yüzde 15 arası yapılaşmış. Bu ne demek biliyor musunuz? Çeşme Projesi diye tarif ettiğiniz alan kadar büyük bir alan turizm merkezi olarak planlanmış. Burada bu imar planını yaptığınız, turizm merkezi olarak tanımladığınız bu yerde yeni planlar talebiyle geldiği zaman hak sahibi vermeyecek misiniz hakkını? Vereceksiniz. O zaman ne olacak? Burada nüfus yoğunluğunu artırmış olacaksınız. Daha önce devlet olarak burası turizm merkezi demişsiniz. Şimdi sadece 3'ü planlanmış. 8 alan daha planlanacak. Orada yaratılacak nüfus yoğunluğu turizm potansiyeli ne olacak? Plansız alanlarda bunu yapıyorsunuz. Bir yandan planlanacak alanlar var. Kısacası Çeşme Yarımadası bu yükü kaldırmaz kardeşim. Su meselesi var. Daha çok sebebimiz var. Bunların da cevabını almadık. Dediler ki 'desalinasyon' (deniz suyunu arıtma) yapacağız. Bunun maliyetini bir tarafa koyuyorum. Tuz dağlarını ne yapacaksınız? Her gün arıttığınız 20 milyon metreküp su için oluşan tuz dağlarını ne yapacaksınız? Onunla ilgili de tatmin edici bir cevap yok. 10 Mayıs günü saat 12.30'da Çeşme Projesi'ni protesto etmek için Gündoğdu Meydanı'nda bir miting yapacağız. Bütün İzmirliler'i de buraya davet ediyorum."
1 MAYIS MESAJI VE 9 EYLÜL ÇIKIŞI
9 Eylül 2022 tarihinde 100'ncü yılı kutlanacak İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu ile ilgili de kapsamlı bir hazırlık içinde olduklarını aktaran Soyer, "Çok görkemli kutlayacağız. Büyük özen gösteriyoruz, heyecanla çalışıyor arkadaşlarım. İzmir'e çok coşkulu, 100. yıla layık bir program hazırlıyoruz" dedi.
Soyer, 1 Mayıs işçi bayramıyla ilgili de "1 Mayıs'ı milyonlarla kutlayacağımız günlere çok az kaldı. Milyonlarla, büyük coşkuyla, kardeşçe, birlikte kutlayacağımız günlere çok az kaldı. 1 Mayıs'ı bütün kalbimle kutluyorum" diye konuştu. (YARIN DEVAM EDECEK)