MENÜ
İzmir 10°
Son Kale İzmir
PAYLAŞ 
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Facebook'ta Paylaş
Atatürkçü Düşünce Derneği'nden manifesto!
Güncel
26 Ekim 2020 Pazartesi 21:51

Atatürkçü Düşünce Derneği'nden manifesto!

ADD Genel Merkezi, Cumhuriyet'in 97'nci yıldönümü nedeniyle bir manifesto yayınladı. Türkiye'nin 'şahsım yönetimi'ni terk edip parlamenter demokratik sisteme geçmesinin zorunlu olduğu belirtilen 8 maddelik manifestoda, laiklik ve milli egemenlik vurgusu yapıldı. Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığının kırmızı çizgi olduğu, tarikat ve cemaatlerin hemen kapatılması gerektiği kaydedilen manifestoda, yurttaşlara ise 29 Ekim'de tüm Atatürk anıtlarını çiçek bahçesine dönüştürme çağrısı yapıldı.

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Merkezi imzalı manifesto şöyle:

"Emperyalizme diz çöktürerek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eşsiz önderliğinde
kurduğumuz Cumhuriyetimizin 97. yıldönümü kutlu olsun... 97. yıla ne yazık ki buruk ve
sıkıntılı giriyoruz…
Dönüştürülen, başkalaştırılan, milli iradeden ve anlayıştan kopartılan, “şahsım
yönetimine” evrilen, saray iradesine demirlenen Cumhuriyeti; Atatürk Devrimi esaslarıyla
yeniden inşa etmek temel görevimiz ve önceliğimizdir. Ancak, bu şekilde Cumhuriyet
idaresi, gerçek kimliğine kavuşmuş olacaktır. Bu hasret, milletimizin ortak talebidir…
Türk milleti; Cumhuriyetimizin 100. yılını mutlulukla, neşe içinde, ele ele, engelsiz,
baskısız, yasaksız, şahıs yönetiminden uzak kutlamayı istemektedir.
Atatürkçü Düşünce Derneği, milletimizin bu haklı talebini görmekte, duymakta,
hissetmekte ve anlamaktadır. Bu nedenle de Atatürk Cumhuriyetini yeniden inşa etmek
hedefini, tüm üyeleriyle birlikte benimsemiştir.
Bu doğrultuda, aşağıdaki hususları Milletimizle paylaşmak isteriz:
1. PARLAMENTER DEMOKRATİK SİSTEME GEÇİŞ ZORUNLUDUR:
Ne olduğu, nasıl işlediği, sistemi, kuralı belli olmayan, denetlenmeyen,
dengelenmekten uzak, korku ve baskı yayan “şahsım yönetimi” ile ülkemiz, uçurumun
kıyısına sürüklenmiştir.
Büyük Atatürk’ün milli mücadeleyi başlattığı dönemdekine benzer bir sistemle karşı
karşıyayız. Oysa, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Milli Kurtuluş Savaşı ile sadece emperyalizmi
değil, aynı zamanda, dönemin var olan köhnemiş ve çağdışı yönetimini de tarihin
derinliklerine gömmüştü. Tarihe gömülen, çağdışı köhne sistemi yeniden canlandırma
hevesleri boşunadır. Parlamenter Demokratik Sistem; ulusal birliğimiz, bütünlüğümüz ve
geleceğimiz için yaşamsal önemdedir. Bu konuda, siyasi partileri daha kararlı ve daha net
tavır almalarını istiyor, 12 Eylül darbe artığı seçim sistemini de değiştirmeye, bu yönde çaba
harcamaya çağırıyoruz.
Gazi Meclis’in itibarı iade edilmelidir!
TBMM’nin bugün hak ettiği konumda olmadığı kesindir. Dünyaya örnek bir tavırla
Milli Kurtuluş Savaşı’nın karargâhı ve yönetim merkezi olan TBMM’nin devre dışı
bırakılması, dışlanması kabul edilemez. Bu yanlışı düzeltmek için var gücümüzle çalışacağız.
Biliyoruz ki, Gazi Meclis’in itibarı Türk Milleti’nin itibarıdır…
2. LAİKLİK MİLLİ EGEMENLİĞİN VE MİLLETİMİZİN GÜVENCESİDİR:
Laiklikten intikam alıp onu ortadan kaldırmaya çalışan; saltanat ve hilafet özlemiyle
yanıp tutuşan kesimin iktidar ekseninde buluştuğunu güncel gelişmeler teyit etmektedir.
İktidar çevrelerine yakınlığı ile bilinen bir cemaat şeyhinin “selefiler silahlanıyor,
ayaklanacaklar” açıklaması, Cumhuriyet’in 97. yılında nasıl bir anlayışla karşı karşıya
olduğumuzun açık göstergesidir. “Fikri iktidarımızı yaratamadığımızı üzülerek
görüyorum” diyen iktidar sahiplerinin, hangi “fikri iktidar” dan söz ettiğini anlamak çok zor
değildir. “Fikri iktidar” dan söz edenlerin, ajandasında Laik Cumhuriyetin bulunmadığını
adımız gibi biliyoruz.
15 Temmuz hain FETÖ kalkışmasından ders almayanların, Milletimizi daha büyük
sıkıntılara sürükleyeceğinden derin kaygı duymaktayız. Atatürk Cumhuriyetini yıkım
sürecinde; yalan, yapay ve uydurma; ABD, Pentagon ve Pennsylvania üçgeninde üretilen
ve planlanan; işbirlikçiler eliyle de uygulanan, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarında
“Kemalistleri tasfiye etmek için ortak çalışmaktan başka çaremiz yoktu” beyanı, iktidara
yakın şahıslara aittir. Asıl mesele böylece anlaşılmıştır. “Ne istediler de vermedik”
sözlerinin gerekçesi de böylece gün yüzüne çıkmıştır. Bugün, FETÖ nün yerini başka
cemaatler ve tarikatlar almıştır. Büyük yıkıma yol açacak bu gidişe derhal “dur!”
denilmelidir. Bu nedenle, Devrim Kanunları hemen uygulanmalı, tarikatlar ve cemaatler
kapatılmalıdır. Laik rejimin yaşamsal önemi hususunda bütün yurttaşlarımızı tekrar
tekrar uyarıyoruz. Her Türk Vatandaşı, laikliği korumak ve yaşatmak için kendisini görevli
kabul etmelidir…
Atatürk’ün talimatıyla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kendi yasal sınırlarının
dışına çıkması da kabul edilemez. Diyanet İşleri Başkanı’nın Atatürk Devrimi kazanımlarıyla
sorunlu olduğu Milletimizin malumudur. Devlet kurumları, devletimizin ve milletimizin esas
unsurlarıdır. Şahısların ve iktidarların yaptırım sopası değildir. Değiştirilen ve dönüştürülen
yönetim sisteminde, devlet kurumları artık şahıs kurumları haline getirilmiştir.
Cumhuriyetimizin 100. yılında bu tespitlerimizin ötesine geçeceğiz. Atatürk
Devrimi’nin ve Devrim Kanunları’ nın gereğini mutlaka yapacağız.
3.HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE YARGI BAĞIMSIZLIĞI ATATÜRKÇÜ
DÜŞÜNCE’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİDİR:

Yargı bağımsızlığının ve hukukun üstünlüğünün yok edildiği bir dönemi yaşıyoruz. Eli
kolu bağlanmış, talimatla karar veren, taraflı, etkisiz ve değersiz bir hukuk sistemi
Cumhuriyetimize yakışmamaktadır. Üyelerinin tümüyle iktidarca belirlendiği Anayasa
Mahkemesi’ne bile tahammül edilemediğini izlemekteyiz. Anayasa Mahkemesi’nin
kaldırılması ve yerine başka kurumların oluşturulması gerektiği ifadelerini de ne yazık ki
duymaktayız. Anayasa Mahkemesi’nin kaldırılması kabul edilemez. Olsa olsa Anayasa
Mahkemesi bağımsız bir konuma getirilmelidir ki Atatürkçü Düşünce Derneği, bu görüşünü
sürekli ifade etmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin tartışıldığı ve kaldırılmasının dillendirildiği bir ortamda,
yerel mahkemelerin ve yargıçların Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımasını beklemek
saflık olur.
İktidarın, çoklu baro dayatmasıyla amaçladığı, “çoklu hukuk sistemi” dir. Türkiye’nin
tapusu Lozan’da reddedilen “çoklu hukuk sistemi”; Osmanlı Devleti’ni yıkan, çökerten bir
uygulamadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk Milleti’nin yararına değildir.
Cumhuriyetimizin gerçek kimliğine kavuşacağı, 2023 yılında, hukukun üstünlüğünü ve yargı
bağımsızlığını da yeniden inşa edeceğiz.
4. ATATÜRK’ÜN EKONOMİ MODELİNİ VE SOSYAL DEVLET İLKESİNİ HAYATA
GEÇİRMEK ŞARTTIR:

Büyük Atatürk’ün, “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsedir” sözü, sosyal devlet
ilkesinin özlü açıklamasıdır. Aynı zamanda da Atatürkçü ekonomik anlayışın ifadesidir.
İktidar ortaklarının, yurttaşlarımızın onurunu kıran “askıda ekmek” uygulaması
yerine, Atatürk’ün Ekonomi Modeli’ ne kafa yorması gerektiği açıktır.
Köprü ve otoyollara, şehir hastanelerine devlet kasasından ne kadar ödendiği ve
paraların kimlere verildiği gizli saklıyken; vatandaş borç batağında kıvranırken “askıda
ekmek” tam bir trajedidir. Atatürk’ün Ekonomi Modeli ile geleceğe umutla bakan bir millet,
bir ulus devlet, bir çağdaş toplum yaratılmıştır. Atatürk Türkiye’sinde bir öğretmen, bir aylık
maaşıyla 20 Cumhuriyet altını alırken; günümüzde 10 gr altın bile alamamaktadır. Kamu
çalışanları, işçi ve emeklilerimiz yoksulluğun pençesinde can çekişmektedir. Gelir
dağılımındaki adaletsizlik, adil olmayan vergi sistemi, acil çözüm bekleyen büyük
sorunlardır. Atatürk’ün Milli Ekonomi Modeli, yurttaşlarımızı rahatlatacak ve geleceğe
umutla bakmasını sağlayacak çözüm önerilerini de barındırmaktadır. 2023 bütün
sıkıntıların aşıldığı bir dönemin müjdecisidir…
5. ULUSAL, LAİK, BİLİMSEL, EŞİT VE KARMA EĞİTİM VAZGEÇİLMEZİMİZDİR:
Devrim Yasaları ile yürürlüğe giren ve eğitimde birliği sağlayan Laik ve Bilimsel Milli
Eğitim Sistemi’ne en büyük darbe, 4+4+4 kesintili eğitim sistemine geçilmesiyle
vurulmuştur.
Siyasi iktidarın hedefinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri ve devrim
yasaları olduğunu biliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı, imzaladığı işbirliği protokolleriyle; temel
eğitimi cemaatlerin, dinci ve gerici vakıfların eline bırakmıştır. Atatürk’ün kurduğu Türkiye
Cumhuriyeti’nin üç büyük “milli” kurumu vardır. Milli eğitim, milli savunma ve milli
ekonomi… Özellikle, son 18 yılda siyasiler Cumhuriyetin milli olması gereken kurumlarını
şahıs kurumlarına dönüştürmüşlerdir.
Cumhuriyetle sorunlu iktidarın Atatürksüz bir tarih oluşturma niyetini, ders
kitaplarından Atatürk’ün ve milli kahramanlarımızın isimlerinin silinmesinden anlıyoruz. 
Bilinmelidir ki, Atatürkçü Düşünce Derneği, Atatürksüz sahte tarih oluşturma çabalarına
izin vermeyecektir.
Ulusal, laik ve bilimsel eğitim sistemini yeniden oluşturmak boynumuzun borcudur!
Atatürk Cumhuriyeti’nin milli kurumlarını hep birlikte inşa etmek tarihi bir sorumluluktur…
6. CUMHURİYETİMİZİN ÖZÜ DEMOKRASİDİR, DEMOKRASİMİZİN TEMELİ
DE CUMHURİYETTİR:

Anayasa ve yasalarla güvence altına alınan pek çok hakkın, genelgelerle, TBMM saf
dışı bırakılarak, yayımlanan KHK’larla askıya alınması sıradan bir hal almıştır. Özellikle
küresel salgın bahanesi ile ulusal bayramlarımızın kutlanmasına getirilen yasakların başka
bir açıklaması mümkün değildir. İktidar; uygulamalarıyla demokrasiyi adeta rafa kaldırmış
ve demokratik rejim yerine şahıs rejimini kurgulamıştır. Demokrasi, sadece seçimden ibaret
değildir.
Medeni Yasa ile “eşit yurttaş” olan, Cumhuriyet sayesinde birey hürriyeti kazanan
kadınlarımız, iktidarın bakış açısının sonucu olarak yeniden “yok” sayılmaktadır. Kadın
cinayetlerinin, kadına yönelik şiddet ve tacizin, kadın istihdamındaki eşitsiz uygulamaların,
çocuk yaştaki evliliklerin önlenmesi için gerekli düzenlemelerin yapılarak hayata geçirilmesi
zorunluluktur. Kadın- erkek eşitliğinin tartışmaya açık bir konu olmadığının, kadın
haklarının “insan hakkı” olduğunun altını bir kez daha çiziyor, İstanbul Sözleşmesinin
“ama” sız, “fakat” sız uygulanmasını talep ediyoruz.
Muhalif, görsel ve yazılı basına reva görülen baskıyı sindirebilmemiz mümkün
değildir. Atatürk’ün deyimiyle; “Basın, milletin genel sesidir. Bir milleti aydınlatma ve
uyarmada, bir millete gereksindiği fikrî gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk
hedefi olan ortak doğrultuda yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir okul,
bir rehberdir.”
Basın susturulursa, toplum kör, sağır, dilsiz olur… Basın özgürlüğü başta olmak üzere
Cumhuriyetle elde ettiğimiz bütün kazanımlarımıza yeniden sahip olmak ulusal bir hedeftir.
7. SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM, SAĞLIK SİSTEMİMİZİ İFLAS ETTİRMİŞTİR:
Sağlık hizmetleri, kamusal bir haktır ve devlet tarafından, ücretsiz, nitelikli ve eşit bir
şekilde sunulmalı ve giderleri genel bütçeden karşılanmalıdır. Ancak, sağlığa ayrılan
bütçenin, Diyanet İşleri Başkanlığı’na ayrılan bütçeden daha düşük olması, ülkemizin sarsıcı
ve acı gerçeğidir…
Küresel salgın ile verdiğimiz mücadelede, kapatılan ilaç fabrikalarımızın, araştırma
enstitülerimizin eksikliği, “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında sağlık hizmetlerinin kamusal
hizmetin dışına çıkarılarak, piyasa koşullarına terkedilmesinin sonuçları, tüm yakıcılığı ile
karşımıza çıkmıştır.
Atatürk’ün “Cumhuriyet Hükümeti’nin başlı başına bir esas olarak başarıyla izlediği
sağlık savaşımına, gittikçe araçlarını artıran bir genişlikle devam olunması gerekir ve 
önemlidir.” sözlerini rehber alarak halkçı bir sağlık sistemini kurmak, Cumhuriyet’in ilk
yıllarında olduğu gibi araştırma merkezleri kurarak kendi aşımızı ve ilacımızı üretmek
Atatürkçü Düşünce’ nin gereğidir.
8. DOĞAYA İHANET VATANA İHANETTİR:
Anayasamızın 56. Maddesi: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek
Devletin ve vatandaşların ödevidir.” demesine rağmen, çokuluslu şirketlerle kol kola giren
iktidar; yurdumuzun bütün doğal yerüstü ve yeraltı zenginliklerini yok etmekte, tarihi ve
kültürel varlıklarımızın kaybolmasına havamızın, suyumuzun, toprağımızın geri dönülemez
boyutta kirlenmesine yol açmaktadır.
Anayasamızın 63. Maddesi: “Devlet, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve
değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alır.”
demekteyken; İktidar sermaye için Doğal SİT Alanlarının koruma kalkanlarını
kaldırmaktadır.
Anayasamızın 169. Maddesinin, “Devlet, ormanların korunması ve sahalarının
genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır” hükmüne rağmen iktidar,
kazanç uğruna yapılan ağaç katliamlarına onay vermektedir.
Anayasa gereği ülkemizin havasını, suyunu, toprağını ve yurttaşlarımızın sağlıklı
yaşam hakkını korumak, bunun için her türlü alt yapıyı oluşturup gerekli düzenlemeleri
yapmak, sistemin sağlıklı ve verimli işleyişini sağlamakla yükümlü olan siyasi erk ne yazık ki;
“Söz konusu çıkarlarımızsa, vatan teferruattır” anlayışı ile ihanetini sürdürmekte, insan
sağlığını tehdit eden maden arama yöntemlerine, doğal hayata zarar veren enerji
santrallerine, HES’lere, felaketlere yol açan çarpık yapılaşmalara, imar planlarına onay
vermekte, yasaları sermayenin çıkarları doğrultusunda düzenlemektedir.
Atatürkçü Düşünce Derneği, bu zihniyetin karşısında Büyük Atatürk’ün “Çevreyi ve
doğayı korumak aklın gereğidir.” sözünü rehber edinerek, vermekte olduğu mücadeleden
bir adım bile geri atmayacaktır. Bu böylece bilinmelidir!
MİLLETİMİZE ÇAĞRIMIZDIR!
Çocuklarımıza, Cumhuriyet kazanımlarının yeniden hayata geçirildiği demokratik,
laik, sosyal, hukukun üstünlüğüne ve yargı bağımsızlığına dayanan tam bağımsız bir Türkiye
bırakmak zorundayız… BU HEDEF BİZİM!
Gençlerimizin; dünüyle, bugünüyle gurur duyacakları, geleceğe umutla bakacakları,
yurttaşı olmaktan onur duyacakları yeniden, “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım”
diye özgüvenle haykıracakları bir Türkiye’yi hep birlikte yaratmalıyız… BU DAVET BİZİM!
2023, Atatürk Cumhuriyetinin yeniden doğuş tarihidir… BU HASRET BİZİM!
Atatürkçü Düşünce Derneği, tüm yurttaşlarımızı 29 Ekim 2020 Perşembe günü, gün
boyunca (saat10.00-18.00 arasında) Atatürk Anıtlarını Çiçek Bahçesine Dönüştürmeye
çağırmaktadır."

Yorum Ekle
Yorumunuz gönderildi
Yorumunuz editör incelemesinden sonra yayınlanacaktır
Yorumlar

   Bu haber henüz yorumlanmamış...

Benzer Haberler
Sayfa başına gitSayfa başına git
Masaüstü Görünümü  ♦   İletişim  ♦   Künye
Copyright © 2024 Son Kale İzmir